Talebesi olmak isteyen birine; “Ey oğlum, tövbe etmek istersen, bu husûsta laubali olma. Tövbeyi oyuncak sanma, yalnız dil ile 'Tövbe ettim yâ Rabbî' demek yetmez, (yani hem dil ile tövbe etmeli, hem de haramları ve yasak olan şeyleri yapmamalıdır.) Tövbe nasıl olur bilir misin? Kulun, kalbini Allah'tan başka bir şey ile meşgûl etmemeye, tövbe etmesi ile olur. Bu hâsıl olursa, tövbe makbûldür.”
Talebelerine de şöyle buyurdu: “Ey talebelerim! Bizim yolumuzun esası, zaruri olan ile yetinmektir. Sonsuz saadeti arzu ediyorsanız, Allahü teâlâdan başkasına muhtaç olmamayı beğeniniz. Bu yola girenin gıdası kanâat olmalı, ihlâs ile gözyaşı akıtmalıdır. Kalbe, mahlûkâta karşı acıma duygusu gelinceye kadar oruç tutmalıdır. İşte o zaman insan, kalb huzûru ile ibâdetlerini yapar, Kur’ân-ı kerîmin hakîkatlerini anlayıp, ondan istifâde edebilir. Tasavvuf yoluna girmiş olan talebelerin sermâyesi muhabbet ve teslimiyettir. Muhalefeti bırakmalı, hocasının bütün emirlerini, onun arzu ettiği şekilde yapmalıdır...
Talebe, hocasından müsâade almadan konuşmamalıdır. Eğer hocası orada hazır değilse, manevî olarak ondan izin istemelidir. Zira her bakımdan rehberi olan hocası, talebesinin bu gibi şeylere riâyet ettiğini gördüğünde onu çok sever, kısa zamanda hedefe ulaştırır. Bir kimse dînimizin emir ve yasaklarına uymaz ise, benim öz oğlum dahî olsa, onu evlâdlığıma kabûl etmem. Her kim dînin emir ve yasaklarına uyar, ilmiyle amel ederse, en uzak memleketten bile olsa, o benim evlâdımdır.”
“Hiçbir kimse, bütün insanları sevip onlara şefkat göstermedikçe ve ayıpları olursa onları örtmedikçe kemâle eremez, olgun bir insan olamaz.”
“Allahü teâlâya muhabbet et ve muhabbete vesile ol ki, yerdekiler ve göktekiler de sana muhabbet etsin. Allahü teâlâya itaat et ki, insanlar ve cinler de sana itaat etsin. Cenâb-ı Hakka muhabbet ve itaat edene, Allahü teâlâ ikramlarda, ihsânlarda bulunur. Denizler onun için donup, sular ona yol olur. Hava emrine amade olur.”