Elbette her nefis ölümü tadacak, bizim Yuhçu Baba da, vakit saat gelmiş, Hakkın rahmetine kavuşmuş. Haber kısa zamanda yayılmış. Herkes, cenazesinin kalkacağı câmiye koşmuş. Cenâze namazı kılınmış, Yuhçu Baba omuzlara alınmış. Tam mezara doğru götürülür ken, halkın arasından birisinin aklına merhumun meşhur âdeti gelmiş. İçinden, "O herkese 'Yuh olsun' derdi. Ben de ona söyleyeyim" diye geçirmiş. Hemen arkasında da:"Sana da yuh olsun" deyivermiş. Demesine demiş ama, o zamana kadar olmayan bir şey olmuş. Omuzlardaki tabut sallanmaya başlamış. Taşıyanlar omuzlarından kayacağını sanarak daha bir sıkı sarılmışlar. Derken tabutun kapağı yavaşça açılmış, Yuhçu Baba, nuranı yüzüyle sözü söyleyen adama bakmış. Adamın heyecandan yüreği ağzına gelmek üzereymiş. Yuhçu Baba: "Eğer ben de onlar gibi hayatı boşuna çiğnemiş, dünyada âhireti kazanamamışsam, bana da yuh olsun" deyivermiş. Arkasından tabutuna uzanmış, kapak örtülmüş. Kalabalıktan hiç kimse ağzını açamamış. Sessizce cenazeyi kabre götürmüşler, defnetmişler. Sureler okunmuş, dualar edilmiş. Herkes gittikten sonra kabrin başında bir süre kalıp, Yuhçu Baba'dan özür dileyen adam, derin derin düşünüyor ve şöyle söyleniyormuş: Hayatım akıp gidiyor. Yaşadıklarım, bana yuh mu, dedirecek, yoksa aferin mi kazandıracak?