Yûnus Emre
Üzüntüsünden dağlara çıktı!Hazreti Yunus, Tapduk Emre'nin hizmetinde bulunurken, mânevi âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü. Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı. Onlarla arkadaş oldu. Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Duâ sırası Yûnus Emre'ye geldi. O da duâ etti. Duâda, "Yâ Rabbi benim yüzümü kara çıkarma! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et!" dedi. Duâ bitince, iki sofra yemek geldi. Arkadaşları; "Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin?" diye sordular. Yûnus Emre; "Önce siz söyleyin" dedi. Arkadaşları da; "Biz, Tapduk Emre'nin kapısında hizmet eden Yûnus'un hürmetine diye duâ ettik" dediler. Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, tekrar Tapduk Emre'nin dergahına döndü...
Bir garip ölmüş diyeler...
Hazreti Yunus, Tapduk Emre'nin kapısının önüne yattı. Tapduk Emre'nin gözleri görmüyordu. Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; "Bu bizim Yûnus değil mi?" diye sordu ve onu kabûl etti. O andan itibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı. Senelerce hocasına dağdan odun taşıdı. Getirdiği odunlar ip gibi düzgün idi. Hocası; "Ey Yûnus, bu ne iştir? Hiç eğri odun getirmiyormuşsun" buyurunca; "Efendim, bu kapıya eğri odun yakışmaz" cevâbını verdi.
Ölümü hiçbir zaman unutmayan bu mübarek zat, vefatından önce şu mısraları söyledi:
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin...