Zemzem-i Hâssa
Dünyâ ve âhıret saâdetlerinin başı, en iyisi, Allahü teâlânın rızâsına, sevmesine kavuşmaktır. Allahü teâlâya yakın olmak, Onun sevmesine kavuşmak demektir. Bu saâdete kavuşana (Veli) ve (Ârif) denir. Veli olmak için, farzları yapmak lâzımdır. Farzlar, sıra ile, evvelâ Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi imân etmek, sonra harâmlardan sakınmak, farz olan ibâdetleri yapmak ve sâlih olan mü'minleri sevmektir...
İhlâs ile yapılmayan ibâdetin fâidesi olmaz, sevâbı olmaz. (İhlâs), her şeyi yalnız Allah rızâsı için yapmaktır. İhlâs, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyi sevmemekle, yalnız Onu sevmekle, kendiliğinden hâsıl olur. Kalbin yalnız Onu sevmesine (Kalbin tasfiyesi), (Kalbin itminânı) veyâ (Fenâ fillah) denir. Kalbin itminâna kavuşması, ancak Onu çok hâtırlamakla, büyüklüğünü, ni'metlerini düşünmekle olacağını, Ra'd sûresinin yirmisekizinci âyeti bildirmekdedir. İnsanda, akıl, kalb ve nefs denilen üç kuvvet vardır. Aklın ve nefsin yeri dimâğdır. Kalbin yeri yürektir. Akıl, mekteb dersleri, san'at hesâbları, mâl sâhibi olmak, âhireti kazanmak yolları gibi şeyleri düşünür. İsterse düşünür. İstemezse düşünmez. Aklın bu düşünceleri ve insanın bunlara kavuşmak için çalışması câizdir. Hattâ, çok sevâb olur. Bunların kalbe sirâyet etmeleri zararlıdır.
"KALP, DÜŞÜNCESİZ KALMAZ!"
Nefs dâimâ harâmları, zararlı şeyleri yapmayı düşünür. Kalbin kendinde hiç düşünce yoktur. Ona, aklın ve nefsin ve his uzuvlarından dimâğa ve dimâğdan kalbe ulaşan harâm şeylerin düşünceleri gelerek hasta yapar. Kalbi bu hataralardan kurtarmak güçtür. Bu düşüncelerden kurtulursa, Allahü teâlâyı hâtırlar, düşünür. Ya'ni kalb, hiç düşüncesiz kalmaz. Kalbin hataralardan kurtulması Allahü teâlânın ismini çok söylemekle veyâ bir veliyi severek görmek ile olur. Bir veli bulamazsa, ismini işittiği bir velinin hayâtını okuyup öğrenir. Onu çok sever. Hep onu düşünür. Bir veliyi görmek, Allahü teâlâyı hâtırlamaya sebeb olacağı, (Onlar görüldükleri zamân, Allahü teâlâ zikredilmiş olur) hadis-i şerifi ile bildirilmiştir...