Zikredenin Kalbinde Nifâk Kalmaz
Bir âyet-i kerimede meâlen, (Çok zikrediniz. Zikretmekle kalb itminâna kavuşur) buyuruldu. Hadis-i şerifte, (Allah sevgisinin alâmeti, Onu çok zikretmektir) buyuruldu. Hadis âlimleri (Resûlullah, her an zikrederdi) buyurdu. İşte bunun için bu ümmetin büyükleri çok zikrederdi. Böylece, İslâmiyetin bu emrini de yerine getirmeye çalışırlardı. Çok zikredince, mübârek kalpleri itminâna kavuşurdu. (Her derdin şifâsı vardır. Kalbin şifâsı, zikrullahtır) ve (Takvânın kaynağı, âriflerin kalbleridir) hadis-i şeriflerinin haber verdiği gibi, kalb hastalığından, günahlardan kurtuldular. Allahü teâlânın sevgisine kavuştular...
İşte takvâ sahibi olan, kalbleri temiz olan, Allahü teâlânın çok sevdiği bu büyük âlimler diyorlar ki: (Çok zikrederken, dünyayı, her şeyi unutuyoruz. Kalbimiz ayna gibi oluyor. İnsan uykuda, her şeyi unutunca, rüyâ gördüğü gibi kalblerimizde bir şeyler görünüyor.) Bu gösterilenlere (Keşf), (Mükâşefe), (Şühûd) ismlerini veriyorlar. Böyle olduğunu, her asırda binlerle veli haber veriyor. Çok zikretmek ibâdettir. Çok zikredenleri Allahü teâlâ sever. Bunların kalbleri, takvâ kaynağı olur. Bunları Kitap ve Sünnet haber veriyor. Bunlar (Ümûr-i teşri'iyye)dir. Bunlara inanmayan, Kitaba ve sünnete inanmamış olur.
Kalbde keşf ve şühûd hâsıl olduğunu da, Allahü teâlânın sevdiği doğru Müslümanlar haber veriyor. Hadis-i şerifte, (Çok zikredenin kalbinde nifâk kalmaz) buyuruldu. Bunları haber verenler, münâfık olmayan, özü, sözü doğru kimselerdir. Keşf ve kerâmet, böyle kimselerin tevâtür hâlindeki haberleri ile bildirilmiştir. Evet bunlar, (Ümûr-i vicdâniyye), (Ümûr-i zevkıyye)dir. Başkalarına hüccet olamaz. Bunlara inanmak emrolunmadı. Fakat, inanmak yasak da edilmemiştir. Allahü teâlânın sevdiği sâlih Müslümanların tevâtür hâlinde bildirdiklerine inanmak, inanmamaktan daha iyidir. Müslümana hüsn-i zan olunur. Haberlerine güvenilir. İbâdetlerde bile, sözlerine güvenilir. (İnkâr eden, mahrum olur) sözü, kadıyye-i mukarreredir.