Alî bin Abdullah Semhûdî

“Yâ Rabbî! Resûlünü vesîle edenlerin tevbesini kabûl edeceğine söz verdin. Ben de, yüce Peygamberinin huzûrunda senden af diliyorum.” 

Alî bin Abdullah Semhûdî hazretleri, 844 [m. 1440] senesinde Mısır’da dünyaya geldi; 911 [m. 1506]’de Medîne’de vefât etti. Çok kitâp yazdı. “Hülâsa-tül-vefâ” kitâbında buyuruyor ki: 

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Efendimizi vesîle ederek Allahü teâlâya yapılan duâlar kabûl olduğundan, Müslümânların halîfesi, hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, Medîne’de kıtlık olunca, Abbâs bin Abdül Muttalib’i “radıyallahü teâlâ anh” vesîle edinerek yağmur duâsına çıktı ve “Yâ Rabbî! Sevgili Peygamberini vesîle yaparak duâ ederiz! Resûlünün muhterem amcası hürmetine, senden yağmur isteriz! Duâmızı kabûl buyur!” demiştir. 

Abbâsî halîfelerinin ikincisi Ebû Cafer Mensûr, Mescid-i Nebevî içinde İmâm-ı Mâlik “rahime-hullahü teâlâ” ile konuşuyorlardı. 

-Ey Mensûr! Burası Mescid-i saâdettir! Hafîf sesle söyle! Hak teâlâ, Hucurât sûresinde meâlen, (Sesinizi Resûlullahın sesinden dahâ yüksek yapmayınız!) buyurarak bir cemâati azarlamıştır. (Resûlullahın yanında hafîf sesle konuşanlar) âyet-i kerîmesi ile de, hafîf konuşanları övmüştür. Resûlullaha, öldükten sonra saygı göstermek, sağ iken saygı göstermek gibidir dedi. Mensûr, boynunu bükerek; 

-Yâ Ebâ Abdullah! Kıbleye karşı mı durmalı, yoksa Kabr-i saâdete karşı mı durmalı dedi. İmâm-ı Mâlik hazretleri; 

-Resûlullahtan yüzünü çevirme! Kıyâmet gününün şefâatçısı olan o yüce Peygamber, kıyâmet günü, senin ve baban Âdem aleyhisselâmın kurtulması için vesîle olacaktır. Kabr-i saâdete dönerek ve Resûlullahın mübârek rûhuna sarılarak şefâat dilemelisin! Nisâ sûresinde altmışüçüncü âyetinde meâlen, (Nefslerine zulmedenler, sana gelip, Allahü teâlâdan af dilerse ve Resûlüm de, onlar için af dilerse, Allahü teâlâyı, tevbeleri kabûl edici ve merhamet edici bulurlar) buyuruyor. Bu âyet-i kerîme, Resûlullahı vesîle edenlerin tevbelerinin kabûl olunacağını söz vermektedir dedi. 

Bunun üzerine, Mensûr, olduğu yerden kalkıp, Hücre-i saâdet önünde durdu. (Yâ Rabbî! Bu âyet-i kerîmede, Resûlünü vesîle edenlerin tevbesini kabûl edeceğine söz verdin. Ben de, yüce Peygamberinin yüksek huzûruna gelip senden af diliyorum. Kendisi sağ iken af dileyip af buyurduğun kulların gibi, beni de affeyle! Yâ Rabbî! Nebiyyür-rahme olan yüce Peygamberini vesîle edinerek sana yalvarıyorum. Ey Peygamberlerin en üstünü olan Muhammed aleyhisselâm! Sana tevessül ederek, Rabbime yalvardım. Yâ Rabbî! O yüce Peygamberi bana şefâatçı eyle!) diyerek duâ eyledi. 

Toplam Görüntülenme: 832

Yayın tarihi: Cuma, 12 Ekim 2012

Bunları okudunuz mu?