kâdıl-kudât ibn-i Hârestânî
"BEYT-ÜL-MALDA HAKKIM VAR!"İbn-i Hârestâni, yüksek ilim sâhibi bir âlim ve adâletten ayrılmayan bir kadı (hâkim) idi. Vefât edinceye kadar, câmide cemâatle namaz kılmayı hiç terk etmedi. 614 (m. 1217) senesi Zilhicce ayında Şam'da 95 yaşında vefât etti. Cebel-i Kâsyûn'a defnedildi...
Bir kadın, Kâdı İbn-i Hârestâni'ye müracaat ederek, beyt-ül-mâlda bir hakkı bulunduğunu ve bu hakkını da isbât etmiş olduğunu bildirdi. Hakkının, beyt-ül-mâldan alınıp kendisine teslim edilmesi için, Cemâleddin-i Mısri'yi vekil tayin etmişti. Kâdı, vekil tarafından bu hakkın kadına hemen teslim edilmesini istedi. Vekil, vaktin darlığı sebebiyle özür beyân ederek; "Güneş batmak üzeredir. Yarın ona teslim ederim" dedi. Kâdı da dedi ki: "Belki bu gece ben ölürüm ve kadıncağızın hakkı da böylece zayi olur." Zâten hanım, iddiasında, kendi hakkının daha önceki vekilleri tarafından el konulup alındığını da ileri sürüyordu. Bu hakkın, kadına âit olduğu mahkeme hükmü ile sabit olmuştu. Kâdı, vekile; kadının hakkının teslim edilmesini ve ayrıca hakkın zayi olması hâlinde, o kadın hakkında şâhidlik yapmasını vekile emretti. Vekil, akşamın girmesi sebebiyle mühlet istedi. Daha onlar medresede iken, kandiller yanmaya başlamıştı. Kâdı dedi ki:
"BU GECE ÖLEBİLİRİM!"
"Ey Vekil! Belki, ben bu gece ölebilirim. Sen de sağ kalabilirsin. Olabilir ki, sen de o kadının hakkına göz dikerek, hâkimin yanında ondan bir delil isteyip, malın kendine âit olduğunu ileri sürebilirsin. Hâlbuki bu hakkın delili, benim yanımda sabit olmuştur." Kadının hakkı alınıp, kendisine teslim edilinceye kadar işin üzerinde durdu. Sanki kendisi, kadının vekili idi. Bu sırada kadı ayağa kalktı. Seccadesini omuzuna alıp, âdeti üzere Maksûre-i Hızır'da namazını kılmak için câmiye doğru yürüdü. Onun câmiye gelişi, akşam ezânına denk gelmişti. Kâdı İbn-i Hârestâni namazını cemâatle kılıp evine geldi ve buyurduğu gibi o gece vefat etti.