İmâm-ı Rabbânî’nin Torunu Muhammed Ubeydullah
Muhammed Said'in yeğeniRahmetler hazinesi olan amcası Muhammed Said, yeğeni Muhammed Ubeydullah'ın doğumuyla ilgili olarak şöyle buyurdu:
"Muhammed Ubeydullah'ın doğum zamânına yakın, bir meleğin; "Doğduğu gün, öldüğü gün ve tekrar diriltildiği gün, Allahü teâlânın selâmı onun üzerine olsun." (Meryem sûresi: 15) meâlindeki âyet-i kerimeyi okuduğunu duydum."
İmâm-ı Muhammed Ma'sûm hazretleri gibi, zamânın en büyük velisinin kıymetli cevher misâli olan bu oğlu, yüksek babasının teveccüh ve himmetleriyle çok güzel edeb ve terbiye ile yetişti. Aklı, zekâsı, edebi ve anlayışının fevkalâde olması, asâlet ve yaradılışının yüksekliği sebebiyle kısa zamanda zâhiri ve bâtıni olarak yükseldi.
Muhammed Ubeydullah'ın büyük ağabeyi Muhammed Sıbgatullah, bu kardeşi hakkında; "Kardeşim; hâfız, fâdıl, hâcı, ârif, cömert, veli, mütteki, takvâ sâhibi, babamın makbûlü ve yüksek dedem İmâm-ı Rabbâni'nin âşıkıdır" buyurmuştur.
Muhammed Ubeydullah Serhendi hazretleri, bambaşka bir keşf sâhibi idi. Öyle ki, dünyâda olmuş bütün işleri keşf ederdi. Hattâ bu keşflerinin çokluğundan müşteki olup, bunlardan kurtulması için yüksek babasına yalvardı. Onun bütün vücûdu göz hükmünde idi. Yâni Allahü teâlâ ona bütün vücûdu ile görmek nimeti ihsân etmişti. Hayâtının sonuna kadar böyle devâm etti...
Secdede iken vefât etti!
Muhammed Ubeydullah hazretleri, vefâtlarından az bir müddet evvel, bulundukları Serhend şehrinden Delhi'ye gitti. 1672 (H.1083) senesinde bir Cuma günü Delhi'den dönüyorlardı. Öğleden sonra ikindi vaktiydi. Bir ara; "Namaz vakti oldu mu?" diye sordu. Yanında bulunan Âhund Sücâdil vaktin geldiğini arz etti. Tekbir için ellerini kaldırdı ve; "Esselâmü aleyküm yâ Resûlallah! (sallallahü aleyhi ve sellem)" dedi. Sonra niyet edip namaza başladı ve secdede iken mübârek rûhunu cenâb-ı Hakk'a teslim eyledi...