Sarayın ahırından seçilen bir ata seçilmiş Patrik bindirilerek, tekrar Patrikhaneye gönderilir ve Patrik orada bulunan bütün din adamlarının kendisine sadık kalacaklarına, teker teker yemin ettirirdi. Sonra İmparator Patrikhaneye gelip, elinde üzeri inci ve kıymetli taşlarla süslü bir asa olduğu halde Patriği yanına çağırırdı. Yeni Patrik yalın ayak olarak imparatorun huzurunda, üç defa başını yerlere kadar eğer ve sonra yere çökerek İmparatorun ayaklarını defalarca öper, İmparator da süslü asayı Patriğin sırtına vurarak şöyle derdi: "Bana bu devleti vermiş olan Mesih, seni de Roma Patrikliği ile vazifelendirdi." Şarap ve ekmek verme ile merasim son bulurdu. Böyle seçilen bir Patrik ne kadar hür bir din adamlığı icra edebilir? Halbuki, Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u alınca hemen halka sordu: Sizin din ulularınız nerededir? İleri gelenler, din değiştirmeyi kabul etmediği için Gennadiosun hapsedildiğini söylediler. Derhal zindandan Gennadios çıkarıldı. Fatih huzura kabul etti. Hal hatırını sordu. Kendi has ahırından kıymetli bir at getirtip hediye etti. Onuruna mükellef bir ziyafet verdi. Gönlünü aldı. Çok süslü bir asayı merasimle ve eğilmeden, etek öptürmeden eline verip, "Patrik olunuz. Her hususta sizden önce gelenlerin hukukuna sahipsiniz. Kavminiz her türlü din işlerinde serbesttir. Varın mesut olun" diyerek bizzat atına kadar refakat edip öyle göndermiştir. Aynı Fatih, Balkanlar'daki fütuhatta elde edilen toprakların büyük bir kısmını, bölge insanına tımar olarak vermiştir. Bilindiği gibi Osmanlı toprak sistemi tımarda, kendisine toprak tahsisi yapılan kimseler, bir savaş esnasında toprağına göre belli miktarda askeri, tam teçhizat donatmaya mecburdur. Bu hak ancak Türkler'e verilirdi. Fatih bu kuralın dışına çıkarak; gayri Türk ve gayri Müslimlere de toprak vermekten çekinmemiştir.