Aşçı Dede Hazretleri
"İnsanların nefs-i emmâresi mevki almak, başa geçmek sevdâsındadır. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin, kendisine boyun bükmesidir. Kendinin kimseye muhtaç olmasını, başkasının emri altına girmesini istemez. Nefsin bu arzuları, ilah olmak, mâbut olmak, herkesin kendine tapınmasını istemek demektir. Allahü teâlâya şerik, ortak olmayı istemektir. Hattâ nefis, o kadar alçaktır ki, ortaklığa râzı olmayıp, âmir, hâkim, yalnız kendi olsun, her şey, yalnız onun emri ile olsun ister. Hadis-i kudside, Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Nefsine düşmanlık et! Çünkü nefsin, benim düşmanımdır.) Demek oluyor ki, nefsi kuvvetlendirmek, onun, mal, mevki, rütbe, herkesin üstünde olmak, herkesi aşağı görmek gibi isteklerini yapmak, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım ve onu kuvvetlendirmek olur ki, bunun ne kadar feci, korkunç bir suç olduğunu anlamalıdır. Allahü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki: (Büyüklük, üstünlük, bana mahsûstur. Bu ikisinde, bana ortak olmak isteyen, büyük düşmanımdır. Hiç acımadan, onu Cehennem ateşine atarım.)RİYÂZET VE MÜCÂHEDE
Allahü teâlânın düşmanı olan nefse yardım eden de, elbette Allahın düşmanı olur. Peygamberimiz, fakirlikle övünmüştür. Çünkü, fakirlik, nefsin isteklerini yaptırmaz. Onu dinlemez. Burnunu kırar. Peygamberlerin gönderilmesi ve İslâmiyetin emirleri, yasakları, hep, nefsi kırmak, ezmek içindir. Onun taşkınca isteklerini önlemek içindir. İslâmiyete uyuldukça, nefsin istekleri azalır. Bunun içindir ki, İslâmiyetin bir emrini yapmak, nefsin isteklerini yok etmekte, kendi düşüncesi ile yapılan binlerle senelik riyâzet ve mücâhededen daha kuvvetli te'sir etmektedir. [(Riyâzet), nefsin isteklerini yapmamak, (Mücâhede), nefsle uğraşmaktır. Nefsin istemediği şeyleri yapmaktır].