Abdülvehhâb Müttekî

Abdülvehhâb Müttekî

Hocası 1567 senesinde vefât edince, ona vekâlet etti. Çok talebe yetiştirdi. Kerametleri görüldü. Bir gün istidrâcdan, Müslüman olmayanlarda ve bid'at ehlinde görülen havada uçmak, su üstünde yüzmek gibi hâllerden söz açılmıştı. Başından geçen şu hâdiseyi anlattı: Bir zaman yolculukta bir şehre uğradım. Şehrin kâdısı Şâfii mezhebindeydi. İsmi, Abdülaziz'di. Dervişleri, yolcuları himâye ederdi. Beni de o kıyâfetle görünce, yanıma gelip oturdu. Konuştuk. "Şehrinizde sohbet edebileceğimiz sâlih kimseler var mı?" dedim. "Gönül sâhibi bir adam var. Çokları ona bağlı. Lâkin zâhirde bâzı haramları işlediğinden biz onu arayıp sormuyoruz" dedi... Ertesi gün o adamın olduğu yere gittim. Baktım ki, yüksek bir yerde iki üç kişi ile birlikte oturuyordu. Cemâat ise, erkek-kadın karışıktı. Biz içeri girince; "Merhabâ" dedi. Bir müddet sonra kadehler gelip şarap dağıtılmaya başlandı. Bana da işâret edip; "Haydi sen de iç" dedi. "Haramdır, içilmez" dedim. Ne kadar ısrar ettiyse, sözümde durup içmedim. "İçmezsen bak sana ne yaparım" diye tehdid etti. Sonunda üzgün ve kederli bir hâlde oradan kalktım. Arkadaşlarımın yanına geldim. Yemek hazırdı. Canım yemek istemedi. Öyle uykuya daldım. Kimseye de başımdan geçeni anlatmadım. Rüyâda, ağaçlar, meyveler ve pınarlarla dolu güzel bir bahçe gördüm. Yolu dikenli ve sıkıntılıydı. Ona gitmek pek zor göründü. Şarap dağıtan adam çıkageldi. Elinde şarap kadehi vardı. "Al bunu iç, seni bu bahçeye götüreyim" dedi. Rüyâda da, o haramı alıp içmedim. Bu esnada uyandım. Lâ havle okudum. Bana ne oluyor, rüyâda da aynı şeyi gördüm, dedim. Kalktım, Resûl-i ekreme sığındım. Tekrar uyudum. Bu sefer Peygamber efendimizi gördüm. Huzûruna vardım. Mübârek elinde asâ, baston vardı. Âniden o bid'at sâhibi adam göründü. Resûlullah efendimiz bastonu ona fırlattı. O köpek şekline girdi ve Resûlullah'ın huzûrundan kaçtı. Peygamberimiz sonra bana dönerek; "O kaçtı, bir daha bu şehirde duramaz" buyurdular. Uyandım. Abdest alıp, iki rekat namaz kıldım ve şükrettim. O adamın olduğu tarafa gittim. Gördüm ki, orada hiçbir şey kalmamış. Ben gitmeden kaçıp gitmişti. Oradakiler; "Birkaç saat önce evini yıkıp, buradan toparlanıp gitti" dediler...

İnsanlardan Bir Sıkıntı Gelirse, Affedin!

Vehbi Tülek

İlimleriyle Dalâlete Düşen Kimseler!

Vehbi Tülek

Yaşayan Maşuktur, âşık Bir Ölüdür

Vehbi Tülek

Kalan Günlerinin Kıymetini Bil

Vehbi Tülek

Tamah Eden, Dâimâ Sıkıntı Içinde Yaşar!

Vehbi Tülek