Alâeddîn-i Sâbir
"Alâeddin-i Hilci'ye yardım et""Şimdi Amber şehrine git. Alâeddin-i Hilci'ye yardım et. Kaleyi zabtedin. Senin yardımın olmadan kaleyi alamaz. Kaleyi aldığınız gün, ben vefât etmiş olacağım. O da inşallah 16 Mart 1291 Cumâ günü (H.690) nasib olacaktır..."
Şemsüddin bu sözleri duyunca ağlamaya başladı. Dedi ki:
"Efendim, cenâze hizmetlerinizi kim yapacak? Nereye defnolunacaksınız? Sizi kabre kim koyacak? Türbeniz nasıl olacak?" Hocası da;
"Hizmetleri siz yapacaksınız. Allahü teâlânın ihsânı ve büyüklerimizin rûhâniyeti yardımcınız olacak. Gaslederken vücûduma değmeyeceksin. Gasil esnâsında gözlerini açmayacaksın. Cenâze hizmetleri kendiliğinden yapılacaktır" buyurdu.
Şemsüddin, hocasının emrini yerine getirmek için Amber Kalesine gitti. Kalenin fethinden sonra, askerlerin arasından gizlice ayrıldı. Yolda Alimullah Ebdâl ile karşılaştı. Alimullah ağlıyordu. Buyurdukları gibi, Alâeddin-i Sâbir'in aynı târihte vefât ettiğini öğrendi. Kalyâr'a vardıklarında, Şemsüddin, Alâeddin-i Sâbir'in kendisine tenbih ettiği gibi gusül abdesti aldırttı. Her iş kendiliğinden oluyordu. Şemsüddin, hocasının vücûduna dokunmuyordu. Cenâze namazı kılınacağı zaman, Şemsüddin yalnız olduğunu görerek çok üzüldü. O sırada Sâbir'e benzeyen bir atlı, dört nala yanına geldi. Yüzünde bir tül, elinde bir mızrak vardı. Şemsüddin'in yanına gelip;
"Şemsüddin dikkat et! Namaza hemen durma" deyip, atından indi. Biraz sonra imâmete geçti ve namaza durdular. Şemsüddin selâm verdiği zaman, velilerin ve kutubların, cenâze namazına iştirak ettiğini gördü...
"İsminizi öğrenebilir miyim?"
Namazdan sonra cenâzeyi kabre koydular. Süvâri atına döndüğü zaman, Şemsüddin;
"Özür dilerim efendim! Kıymetli hocamın cenâze namazına katılan sizlerin isimlerini öğrenebilir miyim?" diye sordu. Süvâri, yüzündeki tülü çıkardı ve buyurdu ki:
"Şemsüddin! Bu cenâzenin namazını, cenâzenin kendisi kıldırdı!"
Şemsüddin, süvârinin yüzüne baktığında Alâeddin-i Sâbir olduğunu gördü ve bayılıp yere düştü.