“Kişi doğru söylemeye devam etmekle, neticede Allahü teâlânın huzûrunda sıddîklardan yazılır ve yalan söylemeye devam etmekle de, neticede Allahü teâlânın huzûrunda yalancılardan yazılır.”
“Münâfıkın alâmetleri şunlardır: Konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiği (söz verdiği) zaman sözünü tutmaz, kendisine bir şey emânet edildiği zaman da hıyânet eder.”
“Bir zaman gelecektir ki, o zamanın insanları arasında âlimler ölü gibi olur. Onlara bakmazlar. Kıymet vermezler. Bugün münâfıklar, müminler arasında nasıl gizli ise, o zaman müminler, münâfıklar arasında öyle gizli olurlar.”
“Ateşle su bir kapta bulunamadıkları gibi, dünyâ ve âhıret sevgisi de bir müminin kalbinde bir arada bulunamaz.”
“Îmân çıplaktır, örtüsü takvâ, meyvesi ilim, süsü hayâdır.”
“Kâdı üç tanedir: İkisi Cehennemde, birisi Cennettedir. Cehennemde olan iki kişiye gelince, bunlardan birisi, hakkı bildiği hâlde ondan başkasıyla hüküm verdiği için Cehennemdedir. Diğeri ise, câhil olduğu ve bilmediği hâlde hüküm vermiştir, bu da Cehennemdedir. O bir tanesi ise, hakkı bilmiş, ona tâbi olmuş, onunla hüküm vermiş ve Cennete kavuşmuştur.”
“Yalan yere yemîn ederek, birinin malını alan kimse, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı gazaplı görecektir.”
“Îmân sâhibi, her kabâhati yapabilir. Fakat, hıyânet yapamaz ve yalan söyleyemez.”
“Yalan üç yerde câiz olur: Harpte [ve her zeman, din düşmanlarının zararından korunmak veyâ Müslümânları korumak için]. İkincisi, iki Müslümânı barıştırmak için, birinden diğerine iyi lâf getirmek. Üçüncüsü, zevcelerini idâre etmek için.”
“Bir kimse, âhıret amelini gösteriş için yapar ve bu amelinden âhıreti kazanmak gayesi gütmez ise, o kimseye, yerde ve göklerde lanet okunur.”
“Bir kimse, insanların gördüğü yerde namazı güzel kılıp, yalnızken namazı önemsemezse, Rabbini de önemsememiş olur.”