"Karnın şükrü nedir?" diye sorunca; "Altı yemek, üstü ilim olsun", "Ayakların şükrü nedir" diye sorunca, "İyi kimseyi görünce ayaklarını, onun yaptığı işlerde kullanırsın. Beğenmediğin birisini görünce, ayaklarını onun yaptığı kötü işlerde, kullanmaz ve onun gittiği kötü yerlere ayaklarınla gitmezsin. Diliyle şükredip, diğer âzâlarıyla (vücûdunun diğer kısımlarıyla) şükür vazifesini yapmayana gelince: Onun durumu, elbisesi olup, onu giymeyen, sâdece eliyle bir kenarına dokunan kimse gibidir. Elbette, o elbise o kimseyi sıcaktan ve soğuktan korumayacaktır" buyurdu.
Süleyman bin Abdülmelik, Ebû Hâzım hazretlerine dedi ki: "Keşke, yarın huzûr-i ilâhîde durumumun nasıl olacağını bilseydim." Ebû Hâzım şöyle dedi: "İyi kimsenin durumu, ehlinden (âilesinden) uzun zaman ayrılıp, sonra onlarla buluşturulan gâib kimse gibidir. Kötü kimsenin durumu, kaçıp da, sonra yakalanıp efendisine teslim edilen kimsenin durumu gibidir." O zaman Süleyman bin Abdülmelik çok ağladı...
Süleyman bin Abdülmelik yine sordu: "Allahü teâlânın rahmeti nerededir?" Ebû Hâzım; "Allahü teâlânın rahmeti muhsinlere (iyi kimselere) yakındır" buyurdu. Tekrar; "Bizim durumumuz nasıl iyi olacak?" diye sordu. Cevâbında; "Kibri terk eder, mürüvvete (insâniyet-vakar) yapışırsınız." En âdil şey nedir? sorusuna; "Kişinin kendi nefsine güvenip, korktuğu kimsenin yanında doğruyu söylemesidir." En çabuk kabûl olan duâ hangisidir? sorusuna; "İyi bir kimsenin, iyi olan kimselere duâsıdır." İnsanların en akıllısı kimdir? sorusuna; "Allahü teâlâya itâate muvaffak olup ve onunla amel edip, insanların da bunu yapmasına rehberlik eden kimsedir" buyurdu.
Süleyman bin Abdülmelik duâ isteyince, şöyle duâ etti: "Ey Allah'ım! Süleyman eğer senin velî kullarından ise, ona dünyâ ve âhiretin hayırlarını ver. Eğer senin düşmanlarından ise, râzı olduğun şeyleri ona nasîb eyle."
Ebû Hâzım daha sonra şöyle söyledi; "Eğer ehli isen, çok açıklama yaptım. Eğer ehli değilsen, neye yarar?"