Şimdi sıra Avrupa'ya gelmişti. Osmanlı sancaklarının Mercidabık ve Ridaniye'de dalgalan masının meydana getirdiği rüzgar, Papa'yı titretecek kadar dehşetli esmişti. Osmanlı zaferlerinin yankıları Macaristan, Lehistan, Avusturya, Almanya, Fransa ve İspanya'da yürek leri hoplatmıştı. Hilalin yükselmesi, Haçlı dünyasında tam bir panik havası meydana getirmşti. Fairfax Downey, bu hususta şunları yazıyor:"Hakimiyeti İspanya'dan Macaristan'a kadar uzanan Habsurg Hanedanı için, Roma hükümdarı Papa için, diğer bütün Avrupa kralları için Hilal'in bu parlaklığı uğursuz bir alâmetti ve adeta hiç rahat ve huzur vermiyordu."Avrupalılar, Yavuz'dan ve onun temsil ettiği kuvvetten, yani Osmanlı devletinden son derece tedirgindiler. Fakat Eylül ayının sonlarında gelen haber, doğudaki bu tehlikenin son bulduğunu gösteriyordu. Yavuz Sultan Selim Han vefat etmiş, yerine oğlu Süleyman tahta çıkmıştı. Haçlıların tabiriyle "Aslan ölmüş, yerine Kuzu geçmişti."Yine Fairfax Downey'nin anlattığına göre: "Yavuz Selim vefat edince Papa Leo, bütün Katolik kiliselerinde dualar edilmesini ve halkın kiliselere yalınayak gitmelerini emretmişti."Fakat Hristiyan dünyası, aradan daha beş sene geçmeden, yeni padişah Kanuni Sultan Süleyman Han'ın hiç de tahmin ettikleri gibi kuzu olmadığını Viyana önlerine geldiği zaman göreceklerdi. 706. AVRUPA'DA OSMANLI KORKUSU Kanuni zamanında, Alman İmparatorluğunun İstanbul'daki büyükelçiliği vazifesinde 1555 ile 1562 seneleri arasında bulunmuş olan Oger de Busbecq, Osmanlı toplumunu yakından ince leme imkanı bulmuş bir diplomattır. Busbecq'in 1581 yılında Anvers'de basılan; "Askeri işlerde Osmanlılara karşı alınacak tedbirler hakkında tavsiyeler" adlı eserin, Osmanlı ordusunun özel liklerini tanıtan ve Avrupalılaırn derin endişelerini dile getiren bölümünde şöyle deniliyor:"Osmanlı sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, gelecekte başımıza gelmesi muhtemel şeyleri düşünerek titriyorum. Osmanlılarda, tarih boyunca tasavvur edilebilecek orduların en kuvvetlisi mevcud. İmparatorluğun bitmez tükenmez bütün kaynak ları bu ordunun emrinde. Zafere alışkanlık, devamlı seferin tecrübeleri, birlik, düzen, disiplin, kanaatkarlık, uyanıklık, bu üyük ordunun başlıca vasıflarını teşkil ediyor. Bizim ordularımız ise fakir, müsrif, mağlubiyetlerden maneviyatını kaybetmiş, disiplinsiz, başıboş, sarhoş ve tamahkardır. Eğer doğudan İran sürekli olarak Osmanlıları tehdit etmese, Avrupa'nın işi çoktan bitmişti. Osmanlılar, İran ile işlerini bitirdikten sonra bizim boğazımıza atılacaklardır. Buna karşı ne derece hazırlıksız olduğumuzu düşünüp titriyorum.İlk dikkat ettiğim özellik, çeşitli sınıflara mensup askerlerin kendi karargahlarından dışarı çıkmamalarıydı. Bizim karargahlarda olup bitenleri bilenler, buna inanmakta güçlük çekerler. Onbinlerce askerin bulunduğu karargahlarda mutlak bir sessizlik hüküm sürüyordu. Kavgadan, tartışmadan, şiddetten, zorlamadan eser yoktu. Yüksek sesle konuşana bile rastlamadım. Her taraf tertemizdi. En küçük bir süprüntü bile yoktu. Bu gibi şeyleri hemen yakıyorlar veya uzak bir köşeye götürüp gömüyorlardı. Bizim ordugahlarımızda ise içki iiçlmeyen, kumar oymayan, kavga çıkmayan çadır yoktur.Osmanlı cemiyetinin mazarası da aynı ordugahlardaki gibidir. Aynı sessizlik, servet içinde sadelik, kudretine güvenenlere mahsus tevazu, halk tabakalarına kadar yayılmıştı. Osmanlılardan alacağımız çok dersler vardır."