Badanacı Velî Ahmed Bin Ali
CÖMERTLİĞİ İLE TANINIRDI...Bir gün, san'atkârlar ile sultânın sarayını badana için gittiler. Odanın birinde alçıdan yapılmış büyük bir tablo vardı. Sıva ve badana için etrafı boşaltılınca, tablo birden düştü ve parçalandı. Etraftakiler buna çok üzüldüler. Bu hâdise sultanın kulağına kadar ulaştı. Oradakiler sultâna; "Efendim! Bu tablonun kırılmasına sebep olan zât, dinine çok bağlı bir kimsedir" dediler. Bunun üzerine sultan, onu üzecek bir harekette bulunmadı. Fakat Ahmed bin Ali hazretleri, bu hâdiseden sonra sıvacılığı ve badanacılığı bıraktı. Kendini tamamen ibâdete verdi. Mescidde Kur'ân-ı kerim okur, namaz kılardı. Çok oruç tutardı. Kanâat sahibi bir kimse olup, kendisi için hiç kimseden bir şey istemezdi. Babasından mirâs kalan mallarını azar azar satar, onunla geçimini sağlardı. İhtiyâcı olanlara derhal yardım eder, sıkıntılarını giderirdi. Herkese ikramlarda bulunur, cömertliği ile tanınırdı. Her gece Dicle Nehrine gider, bir testi su alıp onunla iftar ederdi.
Ahmed bin Ali hazretlerinin çok kerametleri görüldü. Boynu ve dizleri çok ağrıyan bir çocuk vardı. Annesi ve babası, hastalıktan çocuğa bir zarar gelecek diye çok korktular. Çocuğu Ahmed bin Ali hazretlerine getirdiler. O da, duâ etti. Çocuk birden iyileşti, sıhhat buldu.
"YA RABBİ! BURASI, BURASI!"
Hac vazifesini yapmak için gittiğinde, Mekke'deki Eshâb-ı kirâmın (aleyhimürrıdvân) Tabiinin, evliyânın ve âlimlerin kabirlerini ziyaret etti. Fudayl bin Iyâd hazretlerinin kabrinin başına geldiğinde, yanına âsâsı ile bir çizgi çekip, "Yâ Rabbi! Burası, burası!" dedi. Bu sözden hiç kimse bir şey anlamadı. 503 (m. 1109) senesinde tekrar hacca gitmek için yola çıktı. Yolda iki defa deveden düştü. Bütün ağrı ve sızılarına rağmen geri dönmeyip, yoluna devam etti. İhramlı olarak Arafat'a geldi. O gün akşam ile yatsı arasında "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah" Kelime-i tayyibesini söyleyerek son nefesini verdi...
Fudayl bin Iyad hazretlerinin kabri yanına; daha önce âsâsıyla işaretlediği yere defnettiler.