Benimle Sohbet Etmek Ister Misiniz?
Ömrü boyunca Hızır aleyhisselâmla görüşmeyi murâd ederdi. Her gün kabristana gider gelir ve bu arada bir cüz Kur'ân-ı kerim okurdu. Bir gün yine bu maksatla evinden çıkarken, kapıda nûrâni yüzlü bir ihtiyar kendisine selâm verip; "Benimle sohbet etmek ister misiniz?" diye sordu. O da "İsterim" deyince, berâberce konuşarak kabristana gidip geldiler. Evin kapısına gelince, o nûr yüzlü ihtiyar; "Bunca zamandır görmek istediğin Hızır benim. Benimle sohbet edeceğim derken bugün bir cüz Kur'ân-ı kerim okumaktan mahrûm kaldın. Hızır'la sohbet etmenin sonucu bu olunca, diğer insanlarla konuşmanın neticesi ne olur?" buyurdu.
Biricik oğlunu mektebe gönderdi. Bir gün çocuğun benzinin sararıp bedeninin titrediğini gördü. Sebebini sorduğunda "Hocam bana bir âyet-i kerime öğretti. O âyette cenâb-ı Hak meâlen; (Eğer siz [dünyâda] küfrederseniz, çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günde [kıyâmet gününün şiddet ve azâbından] kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?) (Müzzemmil sûresi: 17) buyuruyordu. Bu âyetin şiddetinden böyle oldum" dedi. Çocuk hastalandı. Bir müddet sonra da vefât etti. Babası Muhammed bin Ömer oğlunun mezarının başında ağlayarak kendi kendine şöyle dedi:
"Ey Muhammed! Çocuğun bir âyet işitmekle hastalanıp can verdi. Bunca yıldır Kur'ân-ı kerim okur hatmedersin, sana bir şey olmuyor. Yoksa kalbin taş mıdır?"
Muhammed bin Ömer Verrâk hazretlerini, vefâtından sonra rüyâda gördüler. Benzi sararmış bir hâlde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sebebini sorduklarında; "Gömülü bulunduğum şu kabristana defnedilen cenâzelerden, onda biri bile mümin olarak ölmemiş" buyurdu. "Öldükten sonra sana nasıl muâmele edildi?" diye sorduklarında: "Elime bir sevap ve günah defteri verildi. Bunu okurken, bilmediğim bir günahtan dolayı, amel defteri baştan başa simsiyah oldu. Geriye kalan kısmını okuyamadım. O sırada bir nidâ geldi ve; "Dünyâda iken lütuf ve ihsânımız olarak bu günâhını gizlemiştik, burada açıklamak bize yakışmaz, affettik" buyuruldu.