Bergamalı İbrahim Efendi
Ölü kabre konulduğu zaman, üzerine toprak örtülünce, kabir meyyite şöyle söyler ki; benim üzerimde iken ferah idin. Şimdi altımda mahzun olursun. Benim üzerimde yemekler yerdin. Şimdi de seni benim altımda kurtlar yer... Kabir dolup, toprakla üzeri örtülünceye kadar böyle çok acı sözler söyler.
Abdullah İbni Mes'ûd'dan (radıyallahü anh) rivayet olundu ki:
"Yâ Resûlallah, ölü kabre konduğu vakit, ilk karşılaştığı şey nedir?" diye sordu. Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hazretleri buyurdu ki:
"Yâ İbni Mes'ûd! Bunu bana senden başka kimse sormadı. Ancak sen sordun. Ölü kabre konulduğu vakit, önce bir melek seslenir. O meleğin ismi Rûmân'dır. Kabirlerin arasına girer. Der ki: Yâ Abdallah! Amelini yaz! O kimse der ki: Benim burada ne kâğıdım, ne kalemim var. Ne yazayım? O melek der ki: Bu sözün kabul edilmez. Senin kefenin kâğıdındır. Tükürüğün mürekkebindir. Parmakların kalemindir... Melek kefeninden bir parça kesip verir. O kul dünyada her ne kadar yazı yazmak bilmese de, orada sevabını ve günahını, âdeta o bir günde işlemiş gibi yazar. Bundan sonra melek, o yazdığı kefen parçasını dürer. O ölünün boynuna asar." Bundan sonra Resûlullah" efendimiz, "Her insanın yaptığı işleri gösteren sayfalarını biz boynunda kıldık" meâlindeki İsrâ sûresinin onüçüncü âyet-i kerimesini okudular. Resûlullah efendimiz valideleri Hazreti Âmine'nin kabrini ziyaret ettiklerinde ağladılar. Yanlarında bulunanları da ağlattılar. Buyurdular ki:
"Rabbimden bunun için mağfiret talep etmeye izin istedim. İzin vermedi", sonra "Kabrini ziyaret etmek için izin istedim, izin verdi. Öyle ise, siz de kabirleri ziyaret ediniz! Zira, ziyaret ölümü hatırlamaya sebeptir."
Resûlullah efendimize, mübarek anasına, babasına mağfiret için sonradan izin verildi. Zaten mümin idiler. Sonradan diriltilip, bu ümmetten de oldular...