Ehl-i sünnet itikâdında olanlar, birbirlerini kâfir olmakla suçlamazlar. Aralarında uzaklaşma ve küfürle suçlamayı gerektirecek bir ayrılık yoktur; Onlarda birlik ve beraberlik vardır. Bunun için cenab-ı Hak onları korur. Ehl-i sünnet olanlar, inkâr ve tenakuza düşmezler, onlar hakkı ayakta tutan cemâattir. Bozuk fırkalardan her biri, birbirlerini küfürle suçlamışlar, birbirlerinden uzaklaşmışlardır. Öyle ki, Kaderiyye, Hâricî ve Râfizî gibi bozuk fırkalardan yedi kişi bir yerde toplanmışlar, neticede birbirlerini küfürle suçlayarak ayrılmışlardır. Yahudi ve Hıristiyanlar da aynı duruma düşmüşlerdir. Yahudi ve Hıristiyanların birbirlerini kâfirlikle suçladıklarını, Kur’ân-ı kerîm haber veriyor. Âyet-i kerîmede meâlen (Yahudiler: “Hıristiyanlar, din işinde bir şey üzere değildirler) dediler. Hıristiyanlar da "Yahudiler, din işinde güvenilir bir şey üzere değildir" dediler…) [Bekâra-113]
Kur’ân-ı kerîmde Nisa sûresi 82. âyetinde de meâlen “Onlar, hâlâ Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu ve manasını düsünmeyecekler mi? Eğer o, Allahtan başkası tarafından, olsaydı, muhakkak ki içinde birbirini tutmayan birçok söz ve ifadeler bulurlardı” buyuruldu.
Ehl-i sünnet, Peygamber efendimizin (aleyhisselâm) Cennetle müjdelediği “Aşere-i mübeşşere”den birini tekfir eden (küfürle itham eden) herkesin, küfre girdiğini bildirdiler.
Ehl-i sünnet, sevgili Peygamberimizin (aleyhisselâm) zevce-i mutahharalarının hepsinin, mutlak îmân ile öldüklerine inanırlar. Bunlardan biri veya birkaçını tekfir edenin (küfürle itham edenin) küfre girdiğini bildirdiler.
Ehl-i sünnet, Peygamber efendimizin torunları olan Oniki İmâm “Hazreti Ali bin Ebî Tâlib, Hazreti Hasen, Hazreti Hüseyn, Zeynel’âbidîn, Muhammed Bâkır, Ca’fer-i Sâdık, Mûsâ Kâzım, Ali Rızâ, Muhammed Cevâd Takî, Ali Nakî, Hasen Askerî Zekî ve Muhammed Mehdî ve diğer meşhûr torunlarına (seyyidler ve şerîfler) sevgi ve hürmet göstermişler, onların îmân ile vefât ettiklerini bildirmişlerdir.