. Hasan yaşlı gözlerin Sadeddin Efendinin gözlerine dikerek;"Padişah efendimiz düşman üzerine sefer düzenlemiş. Fakat ben gidemeyece im. Hayatım boyunca hiç asker olamayacağım ve sefere katılamayacağım. Bir süre önce beni acemi ocağına almadılar. Eğer o zaman alsalardı, belki ben de Sultanımızın ordusuna katılır ve sefere giderdim" dedi. Hoca Sadeddin Efendi bir süre düşündükten sonra;"Seni harbe götüreceğim" dedi. Hasan bir an hayretler içinde kaldı. Hoca Efendi onun şaşkınlığını farkedince;"Orduda sadece muharipler yoktur. Pek çok kişi de orduya hizmet eder. Ama savaş ta önemli olan her türlü hizmeti yapmaktır. Hizmetin küçüğü büyüğü olmaz. Herkes elinden geleni yapar. Sen de mutfakta hizmet edeceksin" dedi.Bu sözlerden sonra Hasan, Sadeddin Efendinin yanından ayrılmadı. 1596 senesinin Haziran ayında Sultan III. Mehmed Hanın ordusu sefere çıktı. Çolak Hasan da bu ordunun mutfağında görev almıştı. Önce Budin yakınlarındaki Eğri kalesi fethedildi. Osmanlı ordusu Haçılarla Haçova'da karşılaştı. Otağ-ı Hümayun bataklığı gören bir tepeciğin üzerinde kuruldu. İlk günkü çarpışmalardan bir netice alınamadı. Ertesi gün savaş yeniden şiddetlen di. Sultan, beyleri ve paşaları yanında olduğu halde savaşı takip ediyordu. Öğleden sonra bataklığın geçilmesi esnasında öncü birlikleri olan Kırım atlıları bozulup geri çekilmeye başladılar. Ön saflardaki bu bozgun arkalara da çözülme olarak yansıdı. Fırsattan istifade eden düşman, Sultanın otağına saldırdı. Otağ-ı Hümayun ortadan kaldırıldığı zaman Osmanlı ordusu dağılır ve kesin şekilde mağlup edilirdi. Bu sırada ordunun geri hizmetini görmekle vazifeli olanlar mutfak çadırının önünde toplandılar. Hasan ise her zaman yaptığı gibi mutfak çadırından ayrılmış, savaş alanının yakınlarından çarpışmaları seyrediyordu. Ordunun bozulduğunu görünce, hemen koşarak mutfak çadırının önünde toplanmış olan kalabalığın karşısında nefes nefese durdu. Onlara;"Ne durursunuz? Kafir, Sultanımızın otağına saldırıyor. Bir şeyler yapmazsak otağ-ı hümayunu düşman çizmeleri kirletecek. Ellerimiz bağlı bekleyemeyiz. Biz bu ordunun askeri değil miyiz? Analarımız bizi hangi günler için doğurdu?" diye bağırdıktan sonra mutfak çadırına girerek, direklerden birinde asılı olan baltayı kaptı ve hırsla salayarak;"Ben gidiyorum. İsteyen gelir" dedi. Bu hareket oradakileri coşturdu. Herkes ne bul duysa eline alarak Hasan'ın peşine takıldı. Kiminin elinde bıçak, kiminin elinde satır, kimin de de kepçe vardı. hatta bazıları ocaktan çektikleri ucu yanmış odunlarla hücuma kalktılar. Hasan, Sultan otağına iki metre yaklaşmış olan düşmana baltasını öyle savurdu ki, kafirin zırhı göğsünden parçalandı. Bir anda düşman neye uğradığını anlayamadı. Kafaları na yedikleri kepçeler ve odunlarla paniğe kapıldılar. Allah Allah sesleri ortalığı çınlatmakta idi. Tepenin üzerinde hadiseyi seyretmekte olan Hoca Sadeddin Efendi, yanında bulunan Cağaloğlu Sinan Paşaya;"Düşmanın bu şaşkınlığından istifade ediniz. Ne duruyorsunuz!" diye bağırdı. Savaş bir anda tam tersine dönmüş, düşman askeri dağılmış ve kaçmaya başlamıştı. Az önce zafer naraları atan ağzı salyalı kafirler her şeylerini bırakarak kaçıyorlardı. Fakat zaferin kazanıl masında büyük rol oynayan Çolak Hasan ağır yaralıydı. Hasan, Sultanın çadırına getirildi. Bir ara gözlerini açtı. Çadır kapısından Padişahın girmekte olduğunu görünce;"Çok şükür Padişah otağına kafir girmedi" diyerek son nefesini verdi.