Dâvûd-i Kayserî
OSMANLI'NIN İLK MÜDERRİSİİlk önce Kayseri'de ilim tahsil eden Dâvûd-i Kayseri, Arapça ile mantık, kelâm, usûl-i fıkıh ve diğer dini ilimleri öğrendi. Bu sırada İznik'i fetheden Osmanlı Sultânı Orhan Gâzi ilk olarak yaptırdığı Orhâniye Medresesine onu müderris tâyin etti. Vefâtına kadar bu medresede ilim öğretip, pekçok âlim yetiştirdi. Böylece ilk Osmanlı medresesinin ilk müderrisi olan Dâvûd-i Kayseri'nin, talebeleri, Osmanlı Devletinin ilk ilmiye heyetini teşkil etmiştir. Hayâtını ilim öğrenmek ve öğretmekle geçiren Dâvûd-i Kayseri 1350 (H.751) yılında İznik'te vefât etti. Talebelerine yaptığı nasihatleri heşhurdur. Buyurdu ki:
"Eğer, insanlar veli zâtların kadrini, kıymetini bilip iyice anlayacak derecede olsalardı, herkes karşılaştığı bütün insanlara karşı edebli olurdu. Çünkü, görünüş itibâriyle veli de bizim gibi bir insandır ve karşılaştığımız bir kimse de, Allahü teâlânın bir veli kulu olabilir. Veli, şekil ve şemâil bakımından, giyinip kuşanma bakımından ve diğer birçok beşeri sıfatlarla, öteki insanlardan farklı olmayan bir kimse gibi görünür. Hâlbuki, haddizâtında o, diğer insanlardan tamâmen farklı, apayrı bir insandır. Her ân gönlü Allahü teâlâ iledir ve O'nun muhabbeti ile yanmaktadır. İşte velinin asıl hâlini bildiren bu husûsiyetini, ancak onun gibi olanlar anlar. Diğer insanlar ise, onu kendileri gibi bir kimse zannederler..."
"Allahü teâlâ bir kulu için hayır murâd edince, onun kalbine hakiki ilimleri yerleştirir."
DÜZENBAZLIK OLMAZSA...
"Mahlûklar arasında hilekârlık, düzenbazlık olmadığı zaman, Allahü teâlânın tevfik, yardım ve başarı ihsânları yağmur misâli yağmağa başlar."
"Hakiki irfân sâhibi makbûl bir zâta tâbi olarak peşinden bir adım gitmen, kendi boş arzunla, nefsine uyarak ve güyâ hak yol zannederek, kendine göre tuttuğun yolda yüz bin fersah yürümenden daha faydalı ve daha hayırlıdır."
"Bir talebe, kendisine ilim ve edeb öğreten ve hakiki âlim olan hocasına edep ve muhabbetle nazar edip bakınca, hak yoluna girmiş olur."
Dâvûd-i Kayseri hazretleri, vefatından bir müddet evvel buyurdu ki:
"Bir kimse birini severse, onun bu sevgisi, bu sevgiye kavuşmasına sebeb olanı da sevmeyi gerektirir."