Dünyâ, Allahü Teâlâ Ile Senin Aranda Perdedir!
Hikmetli sözleri pek çoktur. Kendisine; "Dünyâ sevgisi nedir?" denildi. O; "Dünyâ, Allahü teâlâ ile senin aranda perde olan her şeydir" buyurdu. Yine, şikâyet ve gönül darlığından suâl edildi. Buna da; "Şikâyet ve gönül darlığı, mârifet azlığından Allahü teâlâyı tanımamaktan ileri gelir" buyurdu. "Sabır nedir?" dediler. O; "Kalbin nimet ve mihneti, sükûnetle bir görmesidir. Zorlanarak sabretmektense, mihnet yükünün ağırlığını kalbinde hissetmekle berâber musibetleri sükûnetle karşılamaktır" diye cevap verdi...
Sohbetlerinde buyurdu ki; "Bir kimse, İslâmiyetin emirlerine uyup uymadığını anlamak istiyorsa, bu emir ve yasakları nefsine tatbik etsin. Eğer emirleri yapmakta ve yasaklardan sakınmakta bir isteksizlik, gevşeklik yoksa, bilsin ki İslâmiyete uymaktadır."
"Ahlâk, Allahü teâlânın sana ihsân ettiklerini büyük, senin O'nun rızâsı için yaptıklarını küçük görmendir."
"Allahü teâlâya yakınlık makâmına kavuşmak isteyen, nefsin arzuları ile kendisi arasında, demir gibi kavi bir duvar bulundursun."
"Sabrın alâmeti, şikâyeti terk edip, musibeti ve sıkıntıları gizlemektir."
"Devamlı ilimle meşgûl olmak, insanın ayıplarını anlamasına sebep olur."
"İlim öğrenmek, ilmi ile amel etmek, amelini düzgün yapamadığını düşünüp korkmak, Allahü teâlâyı tanımanın alâmetlerindendir."
"Susmayı ganimet saymayan kimse, ne kadar konuşursa konuşsun boşunadır."
"Normal insanların bozulmasının alâmeti, âmirlerinin kendilerine zulmetmesiyle meydana çıkar. Büyük zâtların, ileri gelen âlimlerin bozulmasının alâmeti de, dinde çeşitli karışıklıkların ve fitnelerin ortaya çıkmasıdır."
Ebû Nasr Harrâni anlatır: Ebû Muhammed Râzi hazretlerine, bana bir duâ öğretmesini ricâ ettim. Bana şöyle duâ etmemi söyledi: "Yâ Rabbi! Bize, seni hakkıyla tanımayı, sana hakkıyla ibâdet edebilmeyi ihsân et. Bizi sana yaklaştıracak şeyleri nasip eyle. Bizlere hâlis tevekkül, hüsn-i zan, dünyâ ve âhirette âfiyet ve iyilikler ihsân buyur."