Ebû Abdullah Mağribî
SABREDEN FAKİRLER HÜRMETİNE..."Allahü teâlânın takdirine râzı olup sıkıntılara sabreden fakirler, yeryüzünde, Allahü teâlânın emin kullarıdır. Onlar hürmetine, Allahü teâlâ diğer insanları belâlardan muhâfaza eder."
"Amellerin en kıymetlisi, vakitlerini, Allahü teâlânın rızâsına uygun olarak değerlendirmektir."
"Mâsiyet günah irtikâb etmiş, işlemiş olan Müslümanlara rahmet gözüyle bakmayan kimseler, bizim yolumuzdan ayrılmış sayılır" buyurdu.
Kendisine "İnsanların en aşağısı kimdir?" diye sordular. O da; "İnsanların en aşağısı, zengine zengin olduğu için, kıymet verip, onun karşısında zelil olan kimsedir. İnsanların kıymetlisi de, fakirlere hürmet edip tevâzu gösteren zenginlerdir" buyurdu.
"Kul olduğunu iddiâ edip, şahsi arzuları da bulunan kimse bu iddiâsında yalancıdır. Çünkü, kulun arzuları bulunmamalı, sâhibinin irâdesi istikâmetinde hareket etmelidir" buyurdu.
Gurbete çıkanları üç şeyin süslediğini anlatırdı; "Bunların birincisi güzel edep, ikincisi güzel ahlâk, üçüncüsü şüpheli kimselerden uzak kalmaktır" derdi.
İbrâhim bin Şeybân anlatır: "Hocam Ebû Abdullah Mağribi hazretlerinin sıkılıp rahatsız oldukları bir gün gördüm. O da Tûr Dağına çıktığımız gündü. Orada bir ağacın altına oturup sırtını o ağaca dayadı ve bize; 'Kişi ancak yalnız kalmak sâyesinde Rabbiyle olmakla rahata kavuşur' buyurdu. Sonra titredi ve sarsıldı. O zaman etraftaki kayalar da bir müddet titredi. Hocamın bu hâli geçince, sanki kabirden kalkmış gibi bir hâli vardı."
DÖRT OĞLU VARDI...
Ebû Abdullah Mağribi hazretlerinin dört oğlu vardı. Her birine bir sanat öğretti. "Hepsinin, sanat sâhibi olması için niçin bu kadar gayret ediyorsunuz, sebebi nedir?" diye soranlara; "Vefâtımdan sonra geçim sıkıntısına düşerler. Sonra da, bizi sevenlere; "Ben falanın oğluyum" deyip, onlardan bir şey isteyip, üzerler, korkusuyla her birinin sanat sâhibi olmasını istedim. Böylece, ihtiyaç ânında geçimlerini temin edip güçlük çekmezler" buyurdu... Bu nasihatleri verdikten kısa bir zaman sonra da vefat etti...