Ebû Bekr Ibn-i Arabî
Peygamberleri ve onların yolunda olan seçilmiş, sevilmiş velileri vâsıta kılarak, Allahü teâlâdan dilekte bulunmanın caiz olduğunu gösteren hadis-i şerifler o kadar çoktur. Buhâri ve Müslim kitaplarında yazılı olduğu üzere, Esma binti Ebi Bekr, yanındakilere yeşil bir cübbe gösterdi. "Bu palto, hazret-i Âişe'nin yanında idi. O vefât edince, ben aldım. Bu cübbeyi hastalarımıza giydirerek, tedâvi etmekteyiz. Hastalarımız bununla iyi oluyorlar" dedi. Görülüyor ki, Allahü teâlânın sevgili Peygamberi ve bütün üstünlüklerin sahibi giymiş olduğu için, Eshâb-ı Kirâm, bu cübbeyi şifâ bulmak için vesile etmektedirler.
Buhâri-i şerifte diyor ki: Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) çok zaman hizmetinde bulunmakla şereflenmiş olan Enes bin Mâlik, kendisi ile beraber bir sakal-ı şerifin defnolunmasını vasiyet etti. Kabirde, Allahü teâlânın huzûruna sakal-ı şerif ile birlikte çıkmak istedi. "Şifâ" kitabında diyor ki: Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) faziletlerinden, kerâmetlerinden ve bereketlerinden birisi de şudur ki, Hâlid bin Velid (radıyallahü anh), başında, sarığı arasında bir sakal-ı şerif taşırdı. Bunu taşıdığı her muharebede zafer kazanırdı. Hazreti Hâlid, Resûlullahın mübârek bir kılı sebebi ile muradına kavuşuyor da, O'nun mübârek zât-ı şerifini vesile ederek Allahü teâlâdan dilekte bulunanlar kavuşmaz olur mu?
Ebû Bekr ibn-i Arabi hazretleri, vefatından kısa bir zaman evvel buyurdu ki:
"Allahü teâlânın dinini insanlara anlatan, dinin muhafızları durumunda olan âlimler dört sınıftır. Birincisi: Resûlullah efendimizden gelen haberleri muhafaza eden âlimlerdir. Bunlar, insanların maddi varlıkları için lüzumlu olan ihtiyâçları koruyan bekçi durumundadırlar, ikincisi: Usûl âlimleridir. Allahü teâlânın dinini bid'at sahiplerinden korurlar. Bunlar, İslâmın kahramanlarıdır. Bunlar, İslama bid'at karıştırılmasına mâni olur. Üçüncüsü: İbâdetin temellerini, muamelâtın kaide ve şartlarını zabtedip, helâl ile haramı birbirinden ayıran ve din bilgilerini ortaya koyan âlimlerdir. Dördüncüsü: Bunlar, kendilerini Allahü teâlâya ibâdet ve tâat yapmaya vermişlerdir."