Ebû Hâzim El-kâdî
Allahü teâlânın var olduğunu ve bir olduğunu ve Peygamberi ile bildirdiği ahkâmı tasdik eden bir mümin, bu ahkâma uymakta kusur ederse, elbette üzülür. Bu yüzden Müslümanlığa inanan ve seven bir adamı, kusurlarından dolayı Müslümanlıktan çıkarmak doğru değildir. Îman, Müslümanlık programını kabul etmek ve bütün ahkâmına uymakta kusur etse bile, saygı göstermek olduğundan, Müslümanlığın temelidir. Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen, kâfir olurdu. Dünyada Müslüman kalmazdı. Hadis-i şeriflerde bazı iyilikler imana, bazı kötülükler küfre bağlı olarak bildirilmiş ise de, böyle buyurulması, bu iyilik ve kötülüklerin şiddetini, derecesinin çokluğunu bildirmek içindir. Başka âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin yardımı ile, bunların, imandan veya küfürden parça olmadıkları anlaşılmaktadır. (Hayâ imandan bir şubedir), (Temizlik imanın yarısıdır), (Îman namazdır), (Mümin, insanların emin olduğu kimsedir), (Mümin, mümin iken zinâ etmez), (Müminde her huy, her tabiat bulunabilir. Yalnız hâinlik ve yalancılık bulunmaz) hadis-i şerifleri böyledir. Bu hadis-i şerifler, hayâ, tahâret, namaz, emânet, iffet, doğruluk gibi iyiliklerin olmaması ve yalan, hâinlik ve zinâ gibi kötülüklerin bulunması imanın olmaması gibidir diyerek, bunların önemlerini bildirmektedir.
Bazı amellere iman kadar kıymet verilmekle, bunların önemleri bildirilmiştir. İtikadı bozuk olan bazı fırkalar, buna karşılık olarak, Peygamberlerin imana dahil ettiği şeyleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin imandan ayırmaya ne hakları olabilir derlerse, (Mümin olarak ölen kimse, zinâ etmiş ve hırsızlık etmiş ise de, sonunda Cennete girer) hadis-i şerifi, bunlara cevap vermektedir. (Ankebût) sûresinin ikinci âyet-i kerimesinde, (İnsanların, iman ettik demekle bırakılmayarak, din yolunda karşılaşacakları sıkıntılara katlanmalarına göre, iman ettik sözlerinin doğru veya yalan olduğu anlaşılacağı) meâl-i şerifi ile bildirilmektedir. Bu âyet-i kerimede, sıkıntılara dayanmanın çok mühim olduğu anlatılmaktadır.