Ebû Nuaym İsfahanî
Mısır'da Muhakked bin İsmâil isimli biri, çok güzel ve dillere destan evlere sâhipti. Bir gün yine güzel bir ev yaptırmış ve başka bir eksiklik var mı diye etrâfında dolaşıyordu. O sırada Zünnûn-i Mısri hazretleri yanına geldi ve ona; "Ey mağrur, bu kadar emeği, emânet olan bir dünya evine verdin. Ebedi evin olan Allahü teâlânın evine (imâna) ne emek verdin?" diye sordu. Sonra; "Bu dünyada kendin için nasıl olsa bir ev bulursun ve içinde oturursun. Fakat öbür dünyada eğer şu dört hudut arasında kendine bir ev yapmazsan hâlin perişân olur. Maazallah Cehennem'e gidersin. O dört huduttan ilki; dünyadaki fazla malı, ihtiyaç sâhiplerine vermek, ikincisi; Allahü teâlâdan korkmak, üçüncüsü; Allahü teâlâyı ve O'nun sevdiklerini sevmek, dördüncüsü ise; bütün musibetler karşısında sabretmektir. İşte bu dört hudut içindeki evi kendine al, o senin için yeterlidir. O hudutlar arasında yer alan ev, Cennet evidir. Altından bal ve sütten sular akan ırmaklarla, içinde istediğin her nimet ve yiyecek vardır" dedi. Bunun üzerine o şahıs; "Ey efendi, ben çok günah işledim, onlara ne yapayım?" dedi. Zünnûn-i Mısri hazretleri; "Allahü teâlâ dilerse bütün günahları affeder. Yeter ki sen cân u gönülden tövbe et" deyince, adam ağlamaya başladı ve cân u gönülden tövbe etti. Bütün evlerini satıp, parasını fakirlere dağıttı. Zünnûn-i Mısri'nin talebesi oldu...
Bir süre sonra bu zât vefât etti. Kabre koyduklarının ertesi gününde, kabrin üzerinde bir kâğıdın durduğunu gördüler. Üzerinde ise; "Zünnûn-i Mısri hazretlerinin söylediklerinin hepsi doğru çıktı. Cân u gönülden tövbe ettiğim için, daha önce işlediğim bütün günahlarımı Allahü teâlâ affetti. Şimdi altından ırmaklar geçen Cennet evindeyim" diye yazıyordu.