Ferâiz, Din Bilgisinin Yarısı Demektir!

Miras taksiminde, temel ilimlerden olan fıkıh ve matematik ilimlerini iyi öğrenip, ferâiz ilminde meşhûr oldu.
Onun bilhassa ferâiz (miras taksimi) ilmi üzerinde çalışmasının sebebi; Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) “Ferâiz ilmini öğrenmeğe çalışınız! Bu ilmi gençlere öğretiniz! Ferâiz ilmi, din bilgisinin yarısı demektir. Ümmetimin en önce unutacağı, bırakacağı şey, bu ilim olacaktır” buyurmasıdır.
Bu ilmin unutulmasını önlemek, gençlere öğreterek emr-i Nebevî’yi yerine getirmekti.
Zamanında, Bağdad ve çevresinde bir Müslüman vefât ettiği zaman, hiçbir kimse meyyitin malına dokunmaz, bir taraftan da hemen Ebû Hakîm Habri davet edilirdi. Ebû Hakim Harbi, meyyitin iğneden ipliğe ne kadar malı varsa yazar, mirasçılarına taksim ederdi. Böylece, mirasçıların haksız olarak meyyitin malından kullanması ve haram yemeleri önlenmiş olurdu. Kardeş kardeşe düşman olmaz, herkes hakkına râzı olur, kanâat ederdi.
Bu mübarek zat bir dersinde buyurdu ki:
Vefât eden kimsenin bıraktığı malın kimlere verileceğini ve nasıl dağıtılacağını öğreten ilme, (İlm-i ferâiz) denir. Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde, en açık ve en geniş bildirdiği şey, meyyitten kalan mîrâsın nasıl dağıtılacağıdır. Burada yapılacak işlerin çoğu farz olarak emrolunduğu için, hepsine (Ferâiz ilmi) denilmiştir...
Kaybolan kimse, hükmen öldü sayılır. Ana rahminde öldürülüp diyeti verilen cenîn, takdîren ölü sayılır. Bu ikisinin de malları vârislerine taksîm edilir. Ölüm zemânında ana rahminde bulunan vâris, takdîren diri sayılır. Bu cenîn, bir oğlan veyâ bir kız imiş gibi iki türlü ferâiz hesâbı yapılıp, ikisinden hissesi çok olanı ayrılıp, geri kalan, diğer vârislere taksîm edilir. Bu cenîn iki seneden önce, diri olarak doğarsa, hemen ölse bile vâris olur ve ölünce mîrâs bırakır.