Ferîdüddîn Genc-i Şeker
"Allah Kâfi, Allah Şâfi"Bir gün, Nizâmüddin Evliyâ iyileşmez bir hastalık sâhibine Genc-i Şeker'e gitmesini tavsiye etti. O kişi Feridüddin Şeker'e gitti. O mübarek de bir kâğıda; "Allah Kâfi, Allah Şâfi" yazıp, gelen kişiye vererek boynuna takmasını söyledi. O kişi bu yazılı kâğıdı takar takmaz, uzun zaman geçmeyen hastalıktan kurtuldu...
Vefâtından birkaç gün önce, talebelerinden olan Şems Dâbir, Nizâmi'nin meşhûr Farsça mesnevisinden Feridüddin Genc-i Şeker'e bir beyit okudu. Bu beyt, Genc-i Şeker'i kendinden geçirdi. Kendine gelince gömleğini Şems Dâbir'e verdi. Büyük veli, sonraki günlerde tam bir suskunluğa büründü. Sâdece Kur'ân-ı kerim okumak ve namaz kılmak için konuşurdu. Talebeleri hastalandı zannettiler. Çağırılan doktoru kabûl etmedi ve Emir Hüsrev'in şu beytini tekrarladı:
"Ey câhil hekim! Yatağımdan git! Aşk kurbanları için sevgiliye kavuşmaktan başka ilâç yoktur..."
İlle namaz, ille namaz...Feridüddin Genc-i Şeker'in, Muharrem ayının beşinde durumu ağırlaştı. Yatsı namazından sonra şuûrunu kaybetti. Tekrar kendine geldiğinde, orada bulunanlara; "Yatsı namazını kıldım mı?" diye sordu. Oradakiler kıldığını söylediler. O tekrar abdest alıp; "Belki bir daha namaz kılmaya fırsat bulamam" diyerek nâfile namaz kıldı. Sonra tekrar sekerât hâline geçti. Bir süre bu hâlde kaldıktan sonra, tekrar kendine geldi. Yine abdest alıp nâfile namaz kılmak için namaza durdu. Secdedeyken, duyulacak şekilde; "Yâ Hayyû, yâ Kayyûm" dedi ve 1265 (H.664) senesinde rûhunu teslim etti...
O anda şöyle bir nidâ duyuldu:
"Dost, dosta kavuştu..."
Feridüddin Genc-i Şeker'in vefât haberi bütün Hindistan'a yayıldı. Cenâzesi çok kalabalık oldu...