Neccarzâde buyurdu ki: “Bütün Müslümanların günahlarına tövbe etmesi lâzım ve zarûrîdir. Ölünceye kadar dâimâ tövbe ve istiğfâr etmek lâzımdır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde müminlerin tövbe etmesini emr buyuruyor. İstiğfârdan murâd tövbedir. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm hadîs-i şerîfte buyurdu ki: (Allahü teâlâya tövbe ediniz. Ben her gün yüz defâ tövbe ediyorum.) Mahlûkâtın efendisi hiç günâhı olmadığı, mâsûm ve pâk olduğu hâlde böyle yaparsa biz her hâlükârda tövbe ve istiğfâra muhtâcız. Sonra kul hayâtı boyunca günâh ve kusûrdan, gafletten ve yüksek makamlardan mahrûm kalma hâllerinden kurtulamaz...
Tövbe ile ilgili diğer bir incelik de şudur ki: Bütün günâhları terk edip hakîkî tövbe etmedikçe noksan yapılan tövbe kemâle ermek için kâfî gelmez. Çünkü günâhlar sebebiyle kalbde hâsıl olan karartılar ve lekeler, Allah yolunda ilerlemeye mâni olurlar. Bütün günâhlara tövbe etmek lâzımdır.”
İbn-i Mâce’nin bildirdiği hadîs-i şerîfte; “Bir bid’at, küfre yol açmasa bile bunu ortaya çıkaranın orucu, haccı, umresi, cihâdı, tövbesi ve hiçbir iyiliği kabûl olmaz. Bu kimsenin, yağdan kıl çıkar gibi, Müslümanlıktan çıkması kolay olur” buyuruldu. Şartlarına uygun olan farzları ve nafileleri sahîh olur, borçtan kurtulur ise de, kabûl olmaz. Yani bunlara sevap verilmez. Bid’ati küfrüne yol açarsa, yanî küfre sebep olan bir söz söyler, bir şey kullanır, bir iş yaparsa, îmânı giderek, ibâdetleri sahih de olmaz...
Bid’at sahibi, bid’atini iyi ve sevap bilir. Bunun için dinden kolay çıkar. Bid’at işleyen, bunu ibâdet sanmakta sevap beklemektedir. Günah işleyen ise, günahını suç bilmekte, Rabbinden utanmakta, azâbından korkmaktadır. Bid’atler, büyük günahdır. Fakat her günah bid’at değildir.