Habîb Ömerî Karamânî
Günâhlarına tevbe etmek, herkese farz-ı ayndır. Hiç kimse tevbeden kurtulamaz. Nasıl kurtulur ki, Peygamberlerin "aleyhimüssalevâtü vetteslimât" hepsi tevbe ederdi. Peygamberlerin sonuncusu ve en yükseği olan Muhammed "aleyhi ve aleyhimüssalevât" buyuruyor ki: (Kalbimde envâr-ı ilâhiyyenin gelmesine engel olan perde hâsıl oluyor. Bunun için her gün, yetmiş kerre istigfâr ediyorum).Yapılan günâhda, kul hakkı bulunmayıp, yalnız Allahü teâlâ ile kendi arasında olursa, böyle günâhlara tevbe etmek, pişmân olmakla, istigfâr okumakla, Allahü teâlâdan utanıp, sıkılıp, Ondan afv dilemekle olur. Farzlardan birini özrsüz terk etti ise, tevbe için, bunlarla birlikde, o farzı da yapmak lâzımdır. Günâhta kul hakkı da varsa, buna tevbe için, kul hakkını hemen ödemek, onunla halâllaşmak, ona iyilik ve duâ etmek de lâzımdır. Mal sâhibi, hakkı olan ölmüş ise, ona duâ, istigfâr edip çocuklarına, vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, fakirlere, miskinlere sadaka verip, sevâbını hak sâhibine ve eziyyet yapılana niyyet etmelidir.
"ALLAHÜ TEALA MERHAMETLİDİR"
Ali "radıyallahü anh" buyuruyor ki: Ebû Bekr "radıyallahü anh" doğru sözlüdür. Ondan işittim ki: Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" (Günâh işleyen biri, pişmân olur, abdest alıp namâz kılar ve günâhı için istigfâr ederse, Allahü teâlâ, o günâhı elbette afv eder. Çünkü, Allahü teâlâ, Nisâ sûresi yüzdokuzuncu âyetinde: 'Biri günâh işler veyâ kendine zulm eder, sonra pişmân olup, Allahü teâlâya istigfâr ederse, Allahü teâlâyı çok merhametli ve afv ve magfiret edici bulur' buyurmakdadır) dedi.
Yâ Rabbi! Kendimize zulm etdik. Bize acımaz, afv etmezsen, hâlimiz pek fenâ olur.