Rivâyet olunur ki, ona, bir şeye ihtiyâcı olduğu zaman, gayb âleminden, Allahü teâlâ tarafından kendisine gönderilirdi. Eliyle topraktan bir şey alsa, Allahü teâlânın izni ile o şey, Ebû Muhammed hazretlerinin arzusu ne ise ona dönüşüverirdi. Sayı ve adet olarak tam istediği gibi olurdu. Buyurdu ki:
Ana-babaya iyilik etmek, onları zarardan ve sıkıntıdan korumak farz-ı ayndır. Cihâda gitmek ise, farz-ı kifâye olduğundan, ana-babadan izin olmadıkça harbe gitmek helâl olmaz. Ana-baba kâfir de olsalar, onlara iyilik etmek, hizmet etmek farzdır. Ticâret, hac ve ömre için ana-babadan izinsiz sefere gitmek câizdir. İlm öğrenmek için gitmek de öyledir. Zîrâ bunlarda, harp gibi, ölüm tehlikesi olmadığından, ayrılık hüzünleri, kavuşmak ümidi ile zâil olur...
Ana-babanın ve hocanın günaha sokacak olan emirlerine itaat lâzım değildir. Meselâ, hırsızlık için veya birini öldürmek için veya yol kesicilik için veya zinâ için bir kadını bir yere gönderirlerken, orada buna mâni olabilecek bir adam bulunsa, fakat bu adamın mâni olmasına anası-babası müsaade etmese, bunları dinlemeyip mâni olması lâzımdır. Zîrâ, günaha mâni olmak farz-ı ayndır. Ana-babaya itaat ise, günah olmayan emirleri için, farzdır. Ana-babanın farzı terk ettirmesi günah olduğundan bu emirleri yapılmaz. Nisâ sûresi ellidokuzuncu âyetinde meâlen, (Ey müminler! Peygamberime ve sizden olan, âmirlerinize itaat ediniz!) buyuruldu. Günah olmayan emirlere itaat lâzımdır.
Peygamberimiz bir yere ufak bir askerî birlik göndermişti. Başlarına da bir kumandan tâyîn etmişti. Âmirleri, bunlara kızıp, büyük bir ateş yaktırdı ve bu ateşe giriniz, bana itaat farzdır dedi. Askerlerin bazısı girelim, dedi. Bir kısmı da biz ateşten kurtulmak için Müslüman olduk, girmeyelim, dedi ve girmediler. Peygamberimiz bunu haber alınca: (Eğer itaat edip girselerdi, Cehennemde ebedî kalırlardı) buyurdu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Üzerinize âmir tâyîn edilen Müslüman, her kim olursa olsun, haram ile emretmedikçe, ona itaat ediniz! Haram olan emirlerine itaat etmeyiniz!)