Harputlu Yusuf Efendi
Bir insan, bir veliyi görüp konuşarak veya kitaplarını okuyarak, onun İslamiyete tam bağlı olduğunu, derya gibi ilim sahibi olduğunu, güzel ahlakını, herkese iyilik yaptığını anlayıp sever. Resulullahı çok sevdiği için, Onun izinde bulunanı da sever. Fakat bu güzel sıfatları sevmesi yetişmez. Bu sıfatların sahibini iyi tanıyıp sevmesi lazımdır. Çünkü bu sıfatlar münafıklarda ve kafirlerde de görülebilir. Bunun için mürşid olduğunu anlayıp onu görmekten ve kendini göremeyince şeklini, suretini kalbine, hayaline getirmekten zevk almak lazımdır. Bu hale "Rabıta" yapmak denir. Ona her zaman rabıta yaparak, görmüş gibi olur. His uzuvlarına tesir eden her şey kalbe de tesir eder. Güzel bir şeyi görmek kalbe tesir ettiği gibi, o şeyi düşünmek de kalbe tesir eder. Yani "Rabıta" yapmak, yanında bulunmak gibi olur. Ne kadar çok birbirlerini severlerse, o kadar çok feyz alır. Ubeydullah-ı Ahrâr, (Kalbi, mala, mülke ve her çeşit dünya işlerine bağlamak suç olmuyor da, bir mü'mine bağlamak niçin suç olsun?) buyurmuştur. Eshâb-ı kirâmın hepsinin kalbi, Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" mübarek kalbinden saçılan nurların tesiri ile ayna gibi cilalandı. Çünkü O'nu pekçok seviyorlardı. Onun güzel ahlakını, tatlı sözlerini ve mucizelerini ve nurlu yüzünü görerek, kendisine âşık olmuşlardı. Her işlerinde O'nun gibi olmaya çalışıyorlardı. Her biri canını, O'nun bir işareti ile feda ediyordu. Onu iyi anlayıp, çok severek ve sohbetinde bulunarak, bol bol aldıkları nurları, kendilerine âşık olan, bağlanan genç kalplere yayıp bunları temizlediler. Bu nurlar, bu kalplerden de bunlara bağlanan başka gençlerin kalbine geldi. Yani kalp gözleri açıldı. Bu saadete kavuşan bahtiyarlara, veli, evliyâ denildi. Allah adamlarının kalpleri Hakk'ın nazargâhıdır. O kalplere girmiş olanlara da, o nazardan nasip erişir.