Ehl-i sünnet âlimleri tefsîr ve hadis bilgisini, dört halîfe içinden, en çok Hazreti Ali'den almıştır. Çünkü, üç halîfe önce vefât etti. Hazreti Ebû Bekir, ilk îmana geldiği, dîni yaymakla vakit geçirdiği, ahkâm-ı islâmiyyeyi ve Müslümanların işlerini yapmaya uğraştığı için, kendinden gelen haberler az oldu. Bundan dolayı, Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu, bilgilerini Hazreti Ali'den aldı. Hazreti Ali "Benden istediğinizi sorunuz! Her âyet, gece mi, gündüz mü geldi, harbde mi, sulhde mi, ovada mı, dağda mı geldi bilirim" buyurdu. "Her âyetin ne için geldiğini bilirim. Her âyetin mânasını sordum, öğrendim, ezberledim, anlatırım. Bana sorun" buyurdu. Abdullah ibni Mes'ûd hazretleri buyurdu ki: (Kur'ân-ı kerim, yedi harf, yâni yedi lügat üzerine geldi. Her harfinin iç ve dış mânaları vardır. Bu mânaların hepsi Ali'dedir.)
Ehl-i sünnet âlimleri tefsîr ve hadis-i şerif bilgilerini, imam-ı Ali'den, Hazreti Hasan ve Hüseyin'den ve Selmân ile Ebû Zer'den öğrendikleri gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsinden de aldı. Çünkü, hepsi yüksek idi, âdil idi. Ebû Amr bin Salâh (Marifet-ül hadis) kitabında ve Yahyâ bin Şeref Muhyiddîn Nevevî (İrşâd) kitabında buyurdular ki: Resûlullahın vefâtında, yüzyirmidört bin Sahâbî vardı. Bunların hepsi yüksek ve âdil idi.
Ebû Sa'îd Hudrînin bildirdiği hadis-i şerifte, (Eshâbımı kötülemeyiniz! Uhud Dağı kadar altın sadaka verseniz, Eshâbımdan birinin yarım müd' arpa sadakasının sevabına kavuşamazsınız!) buyuruldu. [Bir müd' 875 gramdır.] Resûlullahın huzuruna, sohbetine yetişmenin faydası böyle idi.
Eshâb-ı kirâmın hepsi müctehiddir. O harblerde, ictihâdlarına uygun davranmaları vâcib idi ve öyle yaptılar. İmâm-ı Muhammed bin Muhammed Gazâlî buyurdu ki: İmam-ı Hasan'in ve İmam-ı Hüseyin'in nasıl şehit olduklarını ve Eshâb-ı kirâm arasındaki muhârebeleri anlatmak, yazmak haramdır. Çünkü, Eshâb-ı kirâmdan herhangi birini kötülemeye, sevmemeye sebep olur. Dîn-i islâmı, sonradan gelenlere ulaştıran, onların hepsidir. Onlardan birini kötülemek, İslâmiyeti kötülemek, dîni yıkmak olur.