Hiçbir Şeyin Rızâsını Allah Rızâsından Üstün Tutma!
Rivâyet edilir ki, Abdülkâdir Deştûtî hazretleri bir gün Sultan Kayıtbay ile birlikte otururken, Deştûtî’nin elbisesine sinekler konmuştu. Latife yoluyla Sultân'a dedi ki: “Şu sineklere söyle de, benim üzerimden gitsinler.” Kayıtbay dedi ki: “Efendim! Sinekler benim sözümden ne anlarlar. Ben onlara nasıl anlatabilirim?” dedi. Bunun üzerine Abdülkâdir Deştûtî hazretleri buyurdu ki: “Sen nasıl sultansın ki, sineklere dahî sözün geçmiyor?” Yanî, bunu söylerken nükte yolu ile; “Dünyâ sultanlığına güvenme. Bu her ne kadar yüksek görünüyor ise de, sineklerin bile kendisine itaat etmediği bu sultanlığa sultanlık denir mi? Buna aldanıp gurûrlanmamak lâzımdır” demek istedi. Bundan sonra; “Ey sinekler, üzerimden ayrılınız” dedi. Bu söz üzerine sinekler üzerinden ayrılıp gittiler. Bu hâdiseden çok ibret alan Sultan Kayıtbay, hakiki sultanların bu büyükler olduğunu, onlara tâbi olmakla şereflenen bir çöpçünün, o büyükleri tanımak nasîb olmayan sultanlardan kat kat daha kıymetli olduğunu daha iyi anladı.
Abdülkâdir Deştûtî hazretleri buyurdu ki: “Dünyâya âit olsun, âhırete âit olsun, bütün işlerinde Allahü teâlâdan başka hiçbir şeye iltifât etmemeni, O’ndan başka hiçbir şeye güvenmemeni sana tavsiye ederim. Bütün işler, Allahü teâlânın emri ve dilemesi ile olur. O hâlde sen, işleri takdîr edip Yaradan'a dön. O’na yönel ve O’ndan başka hiçbir şeyin rızâsını O’nun rızâsından üstün tutma.”
“Bir kimsenin kalbinde Allahü teâlânın heybeti, azameti, korkusu yerleşince, işlerin zorluğu, meşakkatli olması o kimseden uzaklaşır. Yani, işler o kimseye meşakkatli ve güç gelmez. O kimse öyle bir hâle gelir ki, bütün belâ ve sıkıntılar, ona iki rek’at namaz kılmaktan daha ehven (kolay, hafif) gelir.”
“İnsanoğlu dünyâya etten bir kanat ile gelir. Üstünde çeşit çeşit nimetlerin bulunduğu yükseklikler, altta ise Cehennem ateşi vardır. İnsanoğlu bu kanadını iyi besleyip, damarlarını iyi kuvvetlendirmeli ki, kanat zayıf olup, vazîfesini yapamayacak hâle gelmesin ve sahibini ateşe düşürmesin.”
“Kur’ân-ı kerîmi hakikî olarak dinleyebilmenin, böylece onun manevî lezzetinden haz alabilmenin ilk mertebelerinden birisi, fâni olan mahlûkların hepsini, gözünden ve gönlünden silerek dinlemektir.”