Bu mektup üzerine Abdülmecid Efendi İstanbul'a geldi. İstanbul'daki ilk vâzını Ayasofya Câmiinde verdi. Bir müddet Ayasofya civârında oturdu.Sonra kendisine talebe olan Reis-ül-küttâb La'li Efendinin hediye ettiği, Eyüb Nişancası'ndaki bahçe içindeki eve yerleşti. Dâr-üs-seâde ağalarından Mehmed Ağa tarafından, Çarşamba'da yaptırılan Mehmed Ağa Dergâhında, insanlara doğru yolu anlatmakla vazifelendirildi. Şeyhülislâm Sun'ullah Efendi tarafından câmi hâline getirilen Atpazarı'ndaki Hüsam Bey Mescidinde de Cumâ vâizi olarak vazife yapıp, insan lara hak ve hakikati anlatmaya devâm etti. İstanbul halkının vâz ve nasihatlerine gösterdiği yüksek alâka üzerine, Şehzâde Câmiine vâiz olarak nakledildi. Bir müddet orada insanlara yüce dinimizin emir ve yasaklarını, sevgili Peygamberimizin güzel ahlâkını anlattıktan sonra, Yavuz Sultan Selim Câmiine Cumâ vâizi olarak görevlendirildi. Sultan Selim civârında bir mescid ve Sivâsi Dergâhını inşâ ettirip, hizmete devâm etti. Sultan Ahmed Câmii yapılırken, temel atma merâsiminde bulunup, duâ etti ve temele ilk taşı koydu. Sultan Ahmed Câmiinin yapımı tamamlanıp ibâdete açılınca, ilk vâzı Abdülmecid Efendi verdi. Ölünceye kadar bu câminin vâizliğini yürüttü.Üçüncü Mehmed, Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, Genç Osman ve Dördüncü Murâd Han devirlerinde yaşadı. İnsanlara hep Hakkı tavsiye edip, kötülüklerden sakındırdı. İlmi, irfânı ve olgunluğuyla sultanlar ve diğer devlet erkânı yanında büyük bir nüfûz sâhibi oldu. Pâdişâh ve diğer devlet erkânı, önemli hususlarda sık sık görüşlerine başvururlardı. Karayazıcı ve Uzunbölükbaşı isyanlarının bastırlmasında önemli rolü olmuş, hükümete faydalı tavsiyelerde bulunmuştu.Sultan Dördüncü Murâd Hâna Bağdât'ın İranlılardan geri alınacağını müjdelemiş, pâdişâh sefere çıkarken de hazret-i Ömer'in kılıcını beline kuşatmıştı.Şeyhi Abdülmecid Sivâsi hazretlerinin birçok kerâmetleri ve halleri görülmüştür. Şeyh Lütfi Efendi Hediyyetü'l-İhvân adlı eserinde bildiriyor ki: Lemezât kitâbı sâhibi Şeyh Hulvi Mahmûd Efendi şöyle nakletti: "Kocamustafapaşa Dergahında irşâdla vazifeli olan hocam Necmeddin Hasan Efendi ikinci defâ hacca gittiklerinde vedâ edecekleri zaman bana; "Hulvi Çelebi! Olgun ve olgunlaştırabilen kardeşlerimizden kime kalbin meylederse ondan tasavvuf yolculuğunu tamamla!" deyince, kalbimde Sivâsi Abdülmecid Efendiye karşı bir meyl ve muhabbet peydâ oldu. Bilâhare Şeyhi Abdülmecid Sivâsi'nin huzûruna varıp hâlimi arz ettim. Bana Halvetiyye yolunun usûlüne göre zikir telkin etti ve hocana teveccüh et buyurdu. Onun bildirdiği şekilde zikirle meşgûl oldum. 1610 senesi Rebiulevvel ayının on beşinci günü tekrar huzûruna vardığımda zikir telkininde bulunduktan sonra bana; "Bundan sonra bize teveccüh et!" dedi. Ben, kendi kendime, her defâsında hocana teveccüh et diyordu bunda ise "Bize teveccüh et." dedi. Bunun bir hikmeti vardır. diye düşündüm. Aradan bir müddet geçince, hocam Necmeddin Hasan Efendiyle hacca gidenler döndü. Fakat hocamı onlar arasın da göremedim. Sorduğumda, Necmeddin Hasan Efendinin, Abdülmecid Sivâsi hazretlerinin; "Bize teveccüh edin." buyurduğu zaman Yemen'de vefât ettiğini öğrendim. Abdülmecid Sivâsi hazretlerinin huzûruna girip; "Sultanım bu ne büyük kerâmettir." dediğimde; "Hulvi Efendi! Görünen kerâmete itibâr edilmez. Asıl kerâmet mânevi kerâmet olup İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymaktır." buyurdu.Zâhiri ve bâtıni ilimlerde yüksek derece sâhibi olan Şeyhi Abdülmecid Sivâsi, güzel ahlâk ile ahlâklanmıştı. Birinci Ahmed Hâna sunduğu manzum şikâyetnâmede memleketin ve milletin içinde bulunduğu hâli anlatmış, muvaffakiyet için kendisine adâlet ve meşveret tavsiye etmişti. İslâm dininin hep ilerlemeyi emr ettiğini anlatmış, gelişmelere karşı çıkan din adamı kılığına girmiş din düşmanlarıyla tarikatçi geçinen câhil ve sapık kimselerle ve bid'at ehliyle mücâdele etmişti. İstanbul'da vâz, irşâd ve ilim öğretmekle meşgûl iken 1639 (H.1049) senesinde vefât etti. Eyüp Nişancası'ndaki evinin bahçesine defnedildi. Vefâtından iki yıl sonra gördüğü bir rüyâ üzerine, Mahpeyker Kösem Sultan, kabrinin üzerine bir türbe yaptırdı. Bu türbe bugün müminler tarafından ziyâret edilmekte, vesile edilerek yapılan duâlar kabûl olunmaktadır.