Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bir iş yapmamız, bir şeyi elde etmemiz için, bu işin sebeplerine yapışmamız lâzımdır. Meselâ, buğday hâsıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lâzımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın bu âdeti içinde meydâna gelmektedir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara, iyilik, ikrâm olmak için ve azılı düşmanlarını aldatmak için, bunlara, harikulade olarak, yanî âdetini bozarak, sebepsiz şeyler yaratıyor.
Her insanda nefis vardır. Nefis, Allahın düşmanıdır. Hep kötülük yapmak ister. İslâmiyete uymak istemez. İslâmiyete uyanların nefisleri temizlenir, düşmanlıkları kalmaz. Açlık çeken, sıkıntılı yaşayan kâfirlerin nefisleri ise zayıflar. Kötülük yapamaz. Bunun için evliyada ve papazlarda harikulade işler hâsıl olur.
Peygamberlerden “aleyhimüsselâm”, tam temiz oldukları için âdet-i ilâhiyye dışında ve kudret-i ilâhiyye içinde şeyler meydâna gelir. Buna mucize denir. Peygamberlerin mucize göstermesi lâzımdır.
Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ümmetlerinin evliyâsında, nefislerinin kötülükleri kalmadığı için âdet dışı meydâna gelen şeylere, keramet denir. Evliyânın kerâmet göstermesi lâzım değildir. Bunlar, kerâmet göstermek istemez. Allahü teâlâdan utanırlar. Ümmet arasında, velî olmayanlardan meydâna gelen âdet dışı şeylere, firâset denir. Fâsıklardan, günâhı çok olanlardan zuhûr ederse istidrâc denir ki, derece derece, kıymetini indirmek demektir. Kâfirlerden zuhûr edenlere ise sihir, yani büyü denir.
İstidrâcın manâsı: Allahü teâlânın bir kimseye, isteklerini dünyâda vermesidir ki, o kimsenin haddi aşması, inâdı, cehâleti ve fesâdı artıp, her zaman ve belki her ân dergâh-ı izzetten [Allahü teâlâ katından] uzaklaşarak, rahmetten mahrûm kalmasına sebep olmasıdır.