İsraf Eden âlime Verilen Ders
Âkıl bâliğ olduğu andan itibâren, Şakik-i Belhi'nin sohbetlerine devâm etti. Onun talebesi oldu. Şakik-i Belhi'den İslâm ilimlerini öğrenerek âlim oldu.
Birisi Hâtim-i Esam'a; "Nasıl namaz kılarsın?" diye sordu. O da şöyle buyurdu: "Namaz vakti gelince temiz bir kalb ile niyet ederek abdest alırım. Abdest uzuvlarımı yıkar, kalben de tövbe ederim. Sonra câmiye giderim. Mescid-i Harâm'ı gözümün önüne getirir, Makâm-ı İbrâhim'i iki kaş arasında tutar, Cennet'i sağımda, Cehennem'i solumda, Sıratı ayaklarımın altında, can alıcı meleği arkamda düşünür, kalbimi Allahü teâlâya ısmarlar, sonra tâzimle Allahü ekber der, hürmetle kıyam, heybetle kırâat, tevâzuyla rükû, tazarrû ile (kendini alçaltarak) secde, hilm ile cülûs (tehiyyattaki oturuş), şükürle selâmı yerine getiririm. Benim namazım böyledir."
Hâtim-i Esâm israf konusunda çok titiz idi. Bir âlimin çok israf ettiğini duydu. Onun evine giderek; "Ben Acemli bir kimseyim, bana dinimi öğret" dedi. "Önce ne öğrenmek istiyorsun?" diye sorunca, Hâtim-i Esâm; "Bana abdest almayı öğret" dedi. O zât bütün uzuvlarını sırayla ve üç defa yıkadı. Abdesti tamamlayınca Hâtim-i Esam; "Ben senin huzûrunda bir abdest alayım da, benim yanlışlarımı düzelt" dedi. Hâtim-i Esam abdest alırken kollarına gelince dörder defâ yıkadı. Bunun üzerine o zât; "Suyu israf ettin" deyince, Hâtim-i Esam "Ben nerede israf ettim?" dedi. O zât da; "Kolunu üç kere yıkayacağın yerde dört defâ yıkadın" dedi. Hâtim-i Esam da; "Ben bir avuç suyu israf ettim. Sen ise çok ve güzel şeyleri israf ediyorsun" dedi. O zât anladı ki Hâtim-i Esam dini bilgi öğrenmeye değil, ders vermeye gelmiş. Evine girdi ve kırk gün kimsenin yüzüne bakmadı...
Muhammed Râzi anlatır: "Senelerce Hâtim-i Esam'ın hizmetinde bulundum. Sâdece bir kere hâriç, hiç kızdığını görmedim. O da, pazardan geçerken bir bakkal talebesini yakalamış; "Malımı alıp yedin, parasını ver" diyordu. Hâtim bunu görünce; "Ey Efendi! Biraz yardımcı ol, borcunu ödemesi için biraz mühlet tanı" dedi. Fakat bakkal "Olmaz" diye dayattı. Bunun üzerine çok üzülen Hâtim-i Esam, yanında taşıdığı havlusunu yere vurdu. Bir anda pazarın ortası altınla doldu. Hâtim-i Esam, bakkala; "Alacağın ne kadarsa onu al, fazlasını alma, sonra elin kurur" dedi. Bakkal alacağını aldı. Fakat para hırsından biraz daha almaya kalkınca eli kurudu ve çolak oldu.