Kâ'b Bin Eşref
Beş mücahid yola koyuldu...Muhammed bin Mesleme ve arkadaşları Sultan bin Selâme, Abbad bin Bişr, Haris bin Evs, Ebu Abes bin Cebr, bu işin halledilmesini üzerlerine aldılar... Bu beş mücahid, Kâ'b'ı öldürmek için Resûlullahın duasını alarak yola çıktılar... O İslam düşmanının bulunduğu kale önüne geldiler... Muhammed bin Mesleme ve arkadaşları, aralarında bir plân hazırladılar. Plana göre güya Resûlullahı kötüleyip ona karşı kendilerine yardımcı olmasını isteyeceklerdi. Muhammed bin Mesleme, Kâ'b bin Eşref'in hisarının önüne giderek aşağıdan bu meseleyi anlattı. O da onlara güvenmeleri için silah ve zırhlarını kendisine rehin bırakmalarını istedi. Sultan bin Selâme aşağıdan seslendi:
-Ya Kâ'b! Bizden istediğin silah ve zırhlarımızı da sana rehin olarak vereceğiz, haydi aşağıya gel, dedi.
Şaşkın Kâ'b, hanımının "gitme" ikazlarına aldırmadan ve yanına kimseyi de almadan kale kapısına yürüdü; sürgüyü çekerek ağır kapıyı araladı ve müminlerin yanına vardı.
Hoş-beşten sonra bir saat kadar görüştüler.
Muhammed bin Mesleme birden fark etmiş gibi:
-Bu gece ne güzel bir mehtab var, dedi.
Diğer arkadaşları da onu doğruladılar:
-Sanki gündüz. Şu yıldızlara bakın; elini uzat da topla.
-Haydi öyleyse Acuz Vadisine doğru uzanalım... Ne öyle, bir saattir kalakaldık şurada!..
Kâ'b bir ânda kendini misafirleri arasında yürüyor buldu...
Öyle bir çığlık attı ki!..
Bir fırsatını bulan mücahitler Kâ'b'ın örgülü saçlarından öyle bir kavradılar ki, Yahudi'nin kurtulması artık imkânsızdı.
-Ahh! N'oluyor! Bırakın saçlarımı! İmdaat!
Sultan bin Selâme, can havliyle elinden kurtulmaya çalışan düşmanı zaptetmeye uğraşırken bağırıyordu:
-Vurun Allah düşmanına! Resûlullahı hicveden şiirler yazarsın ha!
Kılıçlar inip kalkmaya başladı...
Kâ'b, can verirken öyle müthiş bir çığlık kopardı ki, bütün vadi yankılandı...