General Kléber, Yafa'ya girince bütün halkı kılıçtan geçirmişti. Fransız ihtilali ile ortaya atılan insan hakları, eşitlik, hürriyet gibi iddialar, yalnız Fransız halkı için geçerliydi. Müslüman lar insan sayılmıyordu ki onlar bu haklardan istifade edebilsin! Kleber bu sıralarda Filistin'den ayrılarak Kahire'ye gelmişti. 14 Haziran 1801 Salı günü General Kléber, halkın temsilcilerini kabul etmek lütfunu gösterdi. Fakat Yafa'da yaptığı zulüm ler burada duyulduğu için, bunu protesto eden birkaç kişiyi zindana attırdı. İşte bu sırada Kubadoğlu Süleyman isminde 24 yaşında Kilis'li bir genç ortaya çıkar. O da söz ister. Fakat General, onun da kendisine hakaret edeceğini tahmin ettiğinden, askerlerine işaret eder ve hemen delikanlının üzerine çullanırlar. Fakat Süleyman, askerlerin arasından sıyrılır ve hançerini çekerek Kléber'in üzerine atılır. Üç hançer darbesinden sonra zalim Fransız Generali artık hayatta değildir. Ama bu gözü pek Türk delikanlısı hemen yakalanır. Hemen sorguya, daha doğrusu işkenceye çekilir:Önce onu bir çarmıha bağlarlar. Hançeri kullandığı sağ kolu ayrı bir desteğe bağlanmıştır. İbret olması bakımından halk da infazı seyretmeğe çağırılır. Fransız medeniyetinin son örneğini seyretmek üzere!Sağ eli evvela katrana bulanır. Süleyman Bey kayıtsızdır. Elindeki meşale ile yaklaşan celladı, dudaklarında hafif bir tebessümle seyreder. Herkes susmuştur. Süleyman Bey'in feryadını dinleyeceklerdir. Cellat, elindeki meşale ile katrana bulanmış sağ eli tutuşturur. Önce derileri, sonra da etleri alev alev yanmağa başlar. Fakat Süleyman Bey'de en ufak bir kıpırdama, bir feryat olmaz. Ortalığı yanık bir et kokusu kaplar. Biraz sonra kolunun ucunda kömürleşmiş eli kalır. İstenen intikam alınamamıştır. Delikanlı zindana götürülürken bile sızıldamaz. Sol eli ile sağ koluna uzanır. Sarkan yanık elini koparıp Fransız'ın yüzüne bir şamar gibi fırlatır. Ertesi gün meydana getirilir. Yüzlerce sene önce Eflak Voyvodasının uyguladığı kazığa vurma cezasının infazına başlanır. Kazık, ağzından çıkıncaya kadar tokmaklanır. Fakat yine en ufak bir feryat yoktur. Sadece dudakları kıpırdar, belli ki kelime-i şahadet getirmektedir. Son nefesini verdiğinde de bir yağmur sağanağı boşanır.Fransızlar, merhumu orada terkederler. Birkaç Müslüman cenazeyi alır ve yakındaki camide yıkayıp, kefenleyip namazını kılar ve defnederler.