Kur'ân-ı Kerim Yedi Lehçe Üzerine Vahy Edilmişti
Kur'ân-ı kerim, yirmiüç senede, parça parça nâzil oldukça, Onu müminler hemen ezberliyorlardı. Ancak Yemâme muhârebesinde, Kur'ân-ı kerimin hepsini ezberlemiş 70 hâfız şehit olunca, (Kur'ân-ı kerimi ezberden bilenler azalıyor) diye, telâş eden Hazreti Ömer, o zamanki halife Hazreti Ebûbekr'e başvurarak, Kur'an-ı kerimin toplanıp yazılmasını tavsiye ve ricâ etti. [Yemâme cengi, hicri 11 senesinde Müseylemetü'l-kezzâb'a karşı yapıldı.]
Bunun üzerine, Hazreti Ebûbekr, Muhammed aleyhisselâmın kâtibi olan Zeyd bin Sâbite Kur'ân-ı kerim sûrelerinin ayrı ayrı kâğıtlara yazılmasını emretti. Kur'ân-ı kerim Kureyş lehçesi dâhil, yedi lehçe üzerine vahy edilmişti. Hattâ bâzen herhangi bir Kur'ân-ı kerim kelimesini iyi telaffuz edemeyenlere, aynı mânada başka bir kelime kullanmasına da müsâade olunuyordu.
Meselâ, Abdüllah ibni Mes'ûd hazretleri (Taâmül-esim) kelimesini mütemâdiyen (Tâmmülyetim) diye okuyan bir köylüye, (Sen bu kelimeyi telaffuz edemiyorsan, bunun yerine aynı mânada olan (Taâmülfâcir) kelimesini kullan!) demişti. Fakat Kur'ân-ı kerimin böyle muhtelif lehçelerle okunması, aynı mânada da olsa, başka kelimeler kullanılması, Müslümanlar arasında münâkaşalara, hangi lehçenin daha iyi olduğu hakkında ihtilâfa sebep oldu. Bunun üzerine, o zamanki halife Hazreti Osman, yine Zeyd bin Sâbit reisliği altında bir hey'et toplıyarak, Kur'an-ı kerimin yalnız Kureyş lehçesi üzerine yeniden yazılmasını ve tertib edilmesini emretti. Sûreler, hep Kureyş lehcesi ile yazılmış sayfalardan seçildi. Bu Mushaf'tan, yedi adet yazılarak vilâyetlere gönderildi. Bu sûretle, Resûlullahın vefât edeceği sene, Cebrâil aleyhisselâm ile iki defa okumuş oldukları Kur'ân-ı kerim yazıldı. Buna uymayan nüshaları imhâ edildi.
Bugün bütün İslâm memleketlerinde mevcut olan Kur'ân-ı kerimlerin tertibi ve şekli "Mushaf-ı Osmani"ye tam uygundur. O zamandan beri bir tek harfi değişmemiştir.