Kuss Bin Saide
"Risalet Güneşi"nin parıltısı...Kuss bin Saide, sanki Kur'ânın hakikatlerini etrafına vaaz etmekteydi. Söylediklerinin teki bile İlahi mesajlara ters düşmemekte olup, adeta yakın gelecekte ortaya çıkacak "Risalet Güneşi"nin parıltısından bir demet sunuyordu etrafa. Söyledikleriyle imansızlığın kararttığı ortalığı aydınlatmaya çalışmaktaydı sanki.
Kuss bin Saide, beliğ ifadelerinin bir yerinde, yakında gelecek Allah'ın peygamberini de müjdeliyor, gölgesinin başlarının üzerinde olduğunu söylüyordu. Şüphesiz, eğer bu zat, gönderilecek olan peygamberin o anda kendisini dinleyenler arasında olacağını bilseydi, durum daha başka bir hal alırdı. Kuss, o zaman hayatının en huzurlu gününü yaşamış olurdu. O zaman İslâmla ilk müşerref olanların içinde onun da ismi zikredilirdi. Ancak Kuss bin Saide, bu hitabesiyle İslâm tarihinin ibretli sahifeleri arasında yerini almıştı. Allah'ın yüce Resûlü, daha sonra bu zat için, "Ümit ederim ki, Cenâb-ı Hak, Kıyâmet gününde Kuss bin Saide'yi ayrı bir ümmet olarak haşreder" ifadelerini kullanarak, onun küçümsenmesi mümkün olmayan derecesini nazarlara vermiştir
"Ben de öleceğim!"
Kus bin Sâide'nin, Mekke-i mükerremede kurulan Ukaz Panayırındaki meşhûr konuşmasının bir kısmı şöyledir:
"Her şey fânidir (geçicidir)/ Bâki (devamlı olan) ancak Allahü teâlâdır/ Birdir, ortağı ve benzeri yoktur/ İbâdet edilecek ancak O'dur/ Evvel gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çoktur. Büyük küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Kesin olarak inandım ki, herkese olan bana da olacaktır. (Ben de öleceğim)..."
İşte bu şiirini söyledikten kısa bir zaman sonra da vefat etti...