Magnisavîzâde Muhyiddîn Efendi
PADİŞAHTAN TAKDİR ALDI...Fâtih Sultan Mehmed Hân'ın medreseye ilgisi büyük olup, fırsat buldukça medreseleri dolaşırdı. Geceleri kalkar, saray penceresinden zaman zaman medreseleri gözden geçirir, hücrelerde bulunan talebeden hangisinin lâmbası geç vakitlere kadar yanar diye merak ederdi. Molla Hüsrev'in müderris bulunduğu kısımdaki talebelerden birinin, sabaha kadar uyumadığını ve bu hâlin aylarca devam ettiğini gördü. Merak edip, bir gün Molla Hüsrev ile görüşürken sordu ve o talebenin "Muhyiddin Magnisavizâde" olduğunu öğrendi. Fâtih Sultan Mehmed Hân çok memnun oldu. Onu takdir ve tebrik etti...
Aradan yıllar geçti... Fâtih Sultan Mehmed Hân, Magnisavizâde'yi önce, Vezir Mahmûd Paşanın yaptırdığı Medrese-i Ulyâ'ya daha sonra da Sahn-ı semân medreselerinden birine ta'yin etti. Çok geçmeden de İstanbul Kâdıaskerliğine getirdi...
Sultan, Rumeli tarafına olan seferinde, Magnisavizâde'yi de beraberinde götürdü. Beraberinde daha pekçok ilim adamı da vardı. Yolda ilmi müzâkere ve müşâhedelerde bulundular. Sultan Fâtih, bir ara Magnisavizâde'ye Arabca altı mısralık bir beyit okuyup, ma'nâsını ve arûzun hangi ölçüsünde olduğunu sordu. Magnisavizâde, bunun cevâbını daha sonra yazıp arz ederim diyerek, cevap vermekte zorluk çekti. Fâtih, Arab edebiyatını bilememenin noksanlık olduğuna dikkat çekerek, beraberindeki Nişancı Hoca Sirâcüddin'i çağırıp, beytin ma'nâsını ve bahrini sordu. Sirâcüddin Hoca, beytin tahlilini yapıp, güzel bir ma'nâ verdi. Vezin ve bahrini söyledi. Fâtih, bu etrâflı izâh şekline hayran kalıp, memnuniyetini bildirdi. İstanbul'a dönüşte, Magnisavizâde'yi kadıaskerlikten azledip, Sahn-ı semân medreselerinden birine ta'yin etti.
TEKRAR KADIASKER YAPILDI...
Sultânın maksadı, Magnisavizâde'nin bu konu üzerinde de çalışma yapmasını sağlamaktı...
Zekâ ve ilmiyle isim yapan Magnisavizâde, İkinci Bâyezid Hân tarafından tekrar Kadıasker yapıldı. Vefâtına kadar bu vazifede kaldı...
Bir ramazan iftar sofrasının başında, tam ezân okunduğu bir sırada, henüz iftarını açmadan kendisine bir fenâlık geldi. Oradaki bir sedir üzerine uzandı. Oruçlu bir hâlde âhirete göç etti...