Makâm-ı Mahmûd" Şefaat Makamıdır
Kıyâmet gününde Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) şefaat etme yetkisi verilecektir. O’na Makâm-ı Mahmûd verilerek de diğer Peygamberlerden (aleyhimüsselâm) üstün kılınmıştır. Bu mevzûda cenâb-ı Hak, İsrâ sûresi 79. âyetinde meâlen; “Gecenin bir kısmında da uyanıp, sırf sana mahsûs olmak üzere onunla (Kur’ân-ı kerîmle) teheccüd kıl. Tâ ki Rabbin seni kıyâmette Makâm-ı Mahmûd’a (âhıretteki şefaat makamına) göndere...” buyurdu.
Resûlullah Efendimize, Makâm-ı Mahmûd’dan suâl ettiler. “O şefaattir” buyurdu...
Ka’b bin Mâlik’in (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; “Kıyâmet günü insanlar haşrolunduklarında ben ve ümmetim bir yerde olacağız. Rabbim bana yeşil bir elbise giydirecek. Sonra bana izin verilecek. Allah tarafından ne söylemem isteniyorsa söyleyeceğim, işte Makâm-ı Mahmûd budur” buyurdu.
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh) “Makâm-ı Mahmûd, Resûlullah efendimizin Arş’ın sağında durmasıdır. Kimse orada durmayacaktır. Bu sebeple evvelkiler de, sonrakiler de O’na gıbta edecekler” dedi.
Huzeyfe (radıyallahü anh) dedi ki: “Allahü teâlâ insanları kıyâmet gününde, yalın ayak, başı açık, dümdüz bir yerde toplayacaktır. Öyle ki, çağırılan kişi onlara sesini rahatça duyurabilecek ve onları zahmet çekmeden görebilecektir, ilk yaratıldıkları zaman konuşmaktan âciz oldukları gibi, o gün de O’nun izni olmadan kimse konuşamayacaktır. Tam bu esnada Resûlullah efendimiz çağırılacak, O da buyuracak ki: Buyur, bütün hayır senin yed-i kudretindedir. Şerri de ancak sen önlersin. Senin hidâyete erdirdiğin kimse ancak hidâyete ermiş olabilir, işte (âciz) kulun şimdi huzûrundadır. Sana yönelmiş durmaktadır. Yegâne sığınak sensin. Senin azâbından ancak yine senin lütfunla merhametinle kurtulabiliriz. En yüce sensin, en büyük sensin. Ey Beytin Rabbi! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim.”