Muhaşşi Sinânüddîn Efendi

Kur'ân-ı kerimde haber verilen kâfirlerin, küfre mecbûr olmaları ve bunların imâna çağrılmaları, ellerinden gelmeyen bir işi istemek demek olacağı da, yanlış sözdür. Çünkü ilim, malûma tâbidir. Allahü teâlâ, olacak şeyleri, olacağı için biliyor. Kur'ân-ı kerimde haber verilen şeyler de, olacakları için bildiriliyor. Bir ressâmın, at resmi yapması, at o şekilde olduğu içindir. Yoksa, atın o şekilde olması, ressâm öyle yapdığı için değildir.
EĞER MECBUR KALINSAYDI!
Allahü teâlânın, bazı kimselerin imâna gelmeyeceklerini bilmesi ve Kur'ân-ı kerimde haber vermesi, onlar, kendi arzûları ile küfür üzere kalmayı niyyet edip, imân etmek istemedikleri içindir. Yoksa, bunların kâfir olması, Allahü teâlânın bunları kâfir bildiği ve haber verdiği için değildir. Eğer Allahü teâlâ bildiği için, kâfir olmaya mecbûr kalınsaydı, Allahü teâlânın kendi yaratmasında da irâde, ihtiyâr sâhibi olmayıp, mecbûr olması lâzım gelirdi. Çünkü, kendi yaratacaklarını da, ezelde biliyordu. O hâlde bunlar, kendi irâde ve ihtiyârları ile kâfir oluyor. Allahü teâlâ, ezelde bildiği için, haber verdiği için, kâfir olmaya mecbûr değildirler. Îmâna çağrılmaları da, olmayacak şeyi istemek değildir. Kur'ân-ı kerime topluca imân etmek yetişir...