Muhammed Nûreddîn Efendi
Allahü teâlâ, kullarına acıdığı için, Peygamberler gönderdi. Eğer bu büyük insanlar gönderilmeseydi, yolu şaşırmış olan insanlara, Onu ve sıfatlarını kim bildirirdi? Beğendiklerini, beğenmediklerinden kim ayırabilirdi? İnsan aklı, noksân olduğu için, o büyüklerin davet nûru ile aydınlanmadıkça bunları bilemez ve ayıramaz. Anlayışımız tâm olmadığı için, bu büyüklerin izinde gitmedikçe, bunları anlamakta şaşırır ve aldanırız. Evet akıl, doğruyu eğriden ayırmaya yarayan bir âlettir. Fakat, tâm olmayan bir âlettir. O büyüklerin daveti ile, haber vermeleri ile tamâm olmaktadır. Âhıretin azâbı, sevabı, bu davet ve haberden sonra olur...Akıl göz gibidir. İslâmiyyet de ışık gibidir. Yâni, insanın aklı, gözü gibi zayıf yaratılmıştır. Gözümüz karanlıkta göremiyor. Allahü teâlâ, görme âletimizden istifâde edebilmemiz için güneşi yarattı. Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nûru olmasaydı, gözümüz işe yaramaz, tehlikeli cisimlerden, yerlerden kaçamaz, faydalı şeyleri bulamazdık. Evet, gözünü açmayan veya gözü bozuk olan, güneşten faydalanamaz Fakat, bunların güneşe kabahat bulmaya hakları olmaz.
Aklımız da, yalnız başına Mâneviyatı, faydalı, zararlı şeyleri anlayamıyor. Allahü teâlâ, aklımızdan faydalanmamız için, Peygamberleri, İslâmiyet ışığı yarattı. Peygamberler, dünyada ve âhırette rahat etmek yolunu bildirmeseydi, aklımız bulamaz, işe yaramazdı. Tehlikelerden, zararlardan kurtulamazdık.
MES'ÛD YAŞAMAK İÇİN...
Evet, İslâmiyete uymayan veya aklı az olan kimseler ve milletler Peygamberlerden faydalanamaz. Dünyada ve âhırette tehlikelerden, zararlardan kurtulamaz. Fen vâsıtaları, mevki, rütbe, para ne kadar bol olursa olsun, Peygamberlerin gösterdiği yolda gitmedikçe, hiçbir fert, hiçbir insan mes'ûd olamaz. Ne kadar neşeli, sevinçli görünseler de, içleri kan ağlamaktadır. Dünyada da, âhırette de rahat ve mes'ûd yaşayanlar ancak, Peygamberlere uyanlardır...