Mümin, Başına Gelen Belalara Sızlanmaz!
Fütüvvet sahibi iyi bir Müslüman, Allahü teâlânın dostlarını sever, düşmanlarını sevmez. Sevdiğini Allah için sever. Doğruluktan hiçbir zaman ayrılmaz. Dostlarının sevincine katılır, onlara karşı asık suratlı durmaz. Çünkü sevgili Peygamberimiz (sallallaü aleyhi ve sellem) "Allahü teâlâ, dostlarının yüzüne karşı somurtan insana buğz eder" buyurdu. Başkalarının kendisine nasıl davranmalarını istiyorsa, insanlara da o şekilde muâmelede bulunur. Nefsi için istediğini, başkaları için de ister. Duâ ederken, duânın edeplerine uyar, kulluk vazifelerine dört elle sarılır. Her an kendini hesaba çeker. Bu âna kadar geçen zamanının isyan ile geçtiğini düşünerek, tövbe ve istiğfara devam eder. Haramlardan sakınır, Allahü teâlâyı hiç unutmaz. Zamanlarını ibâdet ile geçirir. Nefsinin ve şeytanın hilelelerinden sakınır, dünyâya meyletmekten, yani dünyâyı sevmekten cenâb-ı Hakka sığınır. Allahü teâlâyı unutturan her şeyden şiddetle kaçar, bütün uzuvlarını yaratılış gayesine uygun kullanır. Her Müslümana hüsn-i zân eder.
Hakiki bir Müslüman, devamlı nasihat eder. Emr-i bil ma'rûf ve nehyri anil münkerde bulunur. Kendi kusurlarını düşünür, merhamet sahibidir. Şehvetlerine uymaz, başolma sevdasına kapılmaz, parmakla gösterilmekten kaçınır. Allahü teâlânın emirlerini yapmakta, yasaklarından sakınmakta ve buna devam etmekte sabırlıdır. Din-i İslâma hizmet etmekten zevk duyar. Bu konuda karşısına çıkan her türlü zahmete katlanır. Başına gelen belalara sızlanmaz. Fütüvvet sahibi iyi huylu bir Müslüman, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle ve başkalarının ayıbını araştırmakla uğraşmaz. Dünyâya tamah etmez. Doğru sözü kabûl eder, itirazda bulunmaz. Zengin ise, fakir olanlardan ücretsiz hizmet beklemez.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, talebelerinden birinin pazardan aldığı yiyecekleri, fakire verip taşıttığını görünce, o yiyeceği yemeyip dağıttırmıştır. Orada hazır bulunan İbrâhim Havvâs ise, o talebe arkadaşına, "Dünyâyı gözünde o kadar büyütmüşsün ki, fakiri yiyeceklerinin hamalı yapıyorsun" buyurdu.