Necîbüddîn Mütevekkil
"Dinimizin bildirdiği bir şeyde şüpheye düşen kimse, Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi, bu şey ile neyi bildirmek istemiş ise, öylece imân ettim, inandım demelidir. Hemen, şüphesini giderecek bir din âlimi aramalıdır. İlmine ve dine bağlılığına güvenilir, zeki, ârif, harâmlardan kaçınan, din bilgilerinin inceliklerini bilen, müşkilleri çözebilen bir zâtı arar, bulur. Bundan aldığı cevap, şübhesini giderince, artık öylece imân eder. Böyle bir zâtı aramak farzdır. Tesâdüfe bırakmayıp, hemen aramalıdır. Bulamazsa veyâ bulup da, şübheden kurtulamazsa, Allahü teâlânın ve Resûlünün dilediği gibi inandım demeli ve şüphesinin giderilmesi için, Allahü teâlâya duâ etmeli, yalvarmalıdır. İşte, bunun için, her şehirde, müşkilleri çözebilen bir zâtın bulundurulması farz-ı kifâyedir.ÂLİM BULUNDURMAK LAZIM
Felsefecilerin iftirâlarını, fen ve felsefe bilgileri ile karşılayabilen, fen adamı geçinenlerin i'tirâzlarını, fenni metodlara dayanarak çözebilen, kitaplı kâfirlerin yanlış sözlerini, dinlerindeki bozuk yerleri isbât ederek, reddedebilen, doğru yoldan ayrılmış olanların, fitne ve fesâd ateşlerini söndürebilen, dünyâ târihini iyi anlamış, matematik bilgisi kuvvetli ve İslâm bilgilerinin derinliklerine ermiş bir din âlimi bulundurmak lâzımdır. İslâm devletleri böyle âlim yetiştiriyordu. Böyle bir din âlimi bulunmazsa, İslâmiyyet, din câhillerinin elinde oyuncak olur. İstedikleri gibi din kitapları yazar, gençlerin dinsiz yetişmesine sebep olurlar..."