Nerede Dert Varsa Deva Oraya Koşar!
Ey gayretsiz heveskâr! İşte direk işte ip. Çıkmak istiyorsan durma ipe asıl. Ama sende o gayret yoksa suçu ipin çürüklüğüne direğin yağlı oluşuna bağlama. Anlaşılan sen bir kalpazansın, yükselmeye niyetin ve o yolda akıtacak terin yok ki böyle bahanelere sığınmaktasın. Maddi manevi her yükselişi sen böyle bir ip bil. İplerin başı da Allahın kelamı. Ona sarılırsan bu nefis çukurundan çıkarsın. Hâlâ o çukurdaysan bari o ipe bühtanda bulunma da kendi nefsini kına...
Ey nasipsiz! Hem pencereni sımsıkı örtüyor, perdeleri çekiyor hem de ay ışığından nur umuyorsun. Dışarıda dolunay pırıl pırıl olmuş neye yarar. Sen yol vermedikçe o kapından içeriye giremez. Bu dünya gecesinde de iman nuruyla aydınlanmak istiyorsan gönül pencereni Hakka ve hakikate aç, gözünden o örtüyü kaldır...
Sen sanır mısın ki dert kötüdür. Hayır! Dert devaya bir davetiyedir. Dert ve düşkünlük yer alçağına benzer, deva ise suya. O yüzden nerede dert varsa deva oraya koşar. Neresi alçaksa su oraya akar. O hâlde derdini sev, ilahi rahmeti celbeden kırıklığını nimet bil. Zira İlahi yardım ihtiyaca göre tecelli eder. Dertli ol ki o seni iyileştirsin, fakir ol ki doyursun. Görmüyor musun, o ipek ağızlı bebek doğmadıkça annenin memesi kupkuru. Ne zaman ki bebek ağzını açar, Cenab-ı Hak o ağzı beslemeye anne memesini memur eder. Çocuk büyüyüp eli ayağı tutmaya başlayınca ona; madem artık aciz değilsin git de artık ekmek ye derler. Bebek gibi aciz ol, tam bir teslimiyetle Hakka karşı ağzını aç! Ta ki sana sebep memelerinden süt gibi nimetler aksın...