Ölümden Önce Olan Her Şeye Dünyâ Denir
Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. O seninle kalsa da, sen onunla kalamazsın. Dünyâdan çıkmadan önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmayan Cennet nimetlerine kavuşur. İki âlemde aziz ve muhterem olur. Dünyâ haraptır. Şerbetleri seraptır. Nimetleri zehirli, safâları kederlidir. Bedenleri yıpratır. Emelleri arttırır. Kendini kovalayandan kaçar. Kaçanı kovalar. Dünyâ bala, içine düşenler de sineğe benzer. Nimetleri geçici, hâlleri değişicidir...
Ölümden önce olan her şeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyâdan değil âhiretten sayılırlar. Çünkü, dünyâ âhiret için tarladır. Âhirete yaramayan dünyâlıklar, zararlıdır. Haramlar, günahlar ve mübâhların fazlası böyledir. Dünyâda olanlar dinimize uygun kullanılırsa, âhirete faydalı olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhiret nimetlerine kavuşulur. Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanandadır. O hâlde melun olan, kötü olan dünyâ, Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir.
Kendini ve Rabbini unutup, lezzetlerine, şehvetlerine düşkün olanlar, yolda hayvanının süsü ile, palanı ile, otu ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helâk olur. İnsan da ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünyâ zinetlerine aldanır, âhiret hazırlığı yapmazsa, ebedi felâkete sürüklenir.
Dünyâ sevgisi âhirete hazırlanmaya mâni olur. Çünkü, kalb onu düşünmekle, Allah'ı unutur. Beden, onu elde etmeye uğraşarak ibâdet yapamaz olur. Dünyâ ile âhiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez.