“reîsü’l-ulemâ” Ebû Hafs-ı Kebîr
Yüksek bir veli idi...Ebû Hafs-ı Kebir, Ehl-i sünnetin ve Hanefi mezhebinin reisi İmâm-ı A'zam Ebû Hanife'nin, ilimde ve ictihadda yüksek talebelerinden olan büyük âlim Muhammed bin Hasan eş-Şeybâni'nin derslerinde bulunup Hanefi fıkhında yüksek bir dereceye ulaştı. Kendisinden de, meşhûr imâmlar (yüksek âlimler) fıkıh ilmini aldılar ve rivâyette bulundular. O, dinde yüksek ve güvenilir âlim, haramlardan sakınma husûsunda verâ ve zühd sâhibi olup, Resûlullah'ın sünnetlerine tâbi olmada çok ileri, Rabbâni ilimlere sâhib, tasavvuf yolunda yüksek bir veli idi.
Ebû Hafs-ı Kebir hazretlerinin, "Ebû Hafs-ı Sagir" künyesiyle de meşhûr olan oğlu, Ebû Abdullah-ı Buhâri onun yetiştirdiği âlimlerdendir. Mâverâünnehr'de yetişen Hanefi âlimlerinin on dördüncü tabakasından olduğu, kaynaklarda bildirilmektedirBabasından ilim öğrenip Buhârâ âlimleri arasında Reisü'l-ulemâ, âlimlerin reisi, unvânına ulaştı. Hattâ ilim öğrenmek için seyahatlere çıktı. Ebû Velid-i Tayâlisi, Hamidi, Yahyâ bin Main ve daha başka âlimlerden ilim tahsil etti ve hadis-i şerif öğrenip rivâyette bulundu.
"Bize ne öğüt verirsin?"
Kitâb-ül-Ehvâ vel-İhtilâf ve Er-Reddü alel-Lafziyye adında meşhur iki eseri vardır. Er-Reddü alâ-Ehlil-Hevâ kitabı da, Ebû Hafs-ı Sagir'indir. Keşf-üz-Zünûn'da (R) harfinde, babası Ebû Hafs-ı Kebir'e âid olduğunun bildirilmesi bir yanlışlıktır.
Ebu Osman Hiri demiştir ki: "Ebu Hafs'a ölmek üzere iken, 'Bize ne öğüt verirsin' dediler. Dedi ki: 'Konuşmaya gücüm yok.' Sonra kendisinde bir miktar güç müşahede edip halini görünce ona 'Söyle de senden rivayet edeyim' dedim. O da, 'İşlenen günahlara bütün kalbinizle kırgın olunuz' buyurdu..."